Aşırı Doz Tanrı Tedavisi (Bölüm 2)



Uyku tutmadı. Tekrar salona döndüm. En sevdiğim koltuk takımımın üstüne oturdum. Biraz üşüdüm, bacaklarımı karnıma doğru çektim. Kısa aralıklarla bir pakete yakın sigara içtim. Biraz hafif müzik dinledim. İnanılmaz uykum varmış gibi hissediyor ama uyumak istemiyordum.
Uyku problemimin zirve noktasına ulaştığı bir geceydi. Gün çok kötü geçmişti. Kayda değer hiçbir şey olmadı. Her zamanki gibi taksitli kadını yerine yatırdım. Uyumadı. Beni rahatsız etti. Aslında uyanık da değildi. Ancak derin içsel yolculuğu beni aşırı rahatsız ediyordu. Zaten koltuk takımlarımın rengine de uymuyordu mor kolları. Kaldırıp bahçeye götürdüm. Biraz temiz hava aldırmak istedim ama o uykuya devam etmek istedi. Ben de gömdüm.

Bir dakika... Her zamanki gibi yaptım diye söyleniyorum kendi kendime. Bu bir rutin mi? O kadını kaçıncı kez salonumda görüyorum? Kaçıncı kez çıkarıp bahçeye gömüyorum ve karşı apartmandaki Nihal Hanım'a yakalanıyorum? Bilmiyorum. Zaten önemli değil. Ben, kendi kendimin kuruntulu zihin kurduyum. Kafamda bin bir dünya var. Hepsini ben yönetiyorum.

Sabaha daha çok vardı. Uyusam, hatırı sayılır miktarda uyku çekmiş olacaktım. Uyumadım. Uyuyamadım. Müziğin sesini arttırdım. Daha fazla sigara içtim. Sigara ve su. Sigara ve su. Sigara ve su.

Dikine ışıklar yeryüzünden sekip salonun camına çarpmaya başladığında komşu ışıklar birer birer söndü. Birbirimizden habersiz, tek kelime konuşmadan bütün geceyi beraber geçirdiğim insancıklar ya gün doğarken uyumaya ya da çalışmaya gitmek üzere hareketlendiler. Nihal Hanım hala derin uykusundaydı belli ki. Işıkları tamamıyla sönmüştü. Oturduğu apartmanın yüksek kolonlarına çarpan mavi ve kırmızı ambulans ışığı, küçük bir kalabalık ve etrafı sakinleştirmeye çalışan birkaç polis dışında kimse yoktu dışarıda.

Mavi ve kırmızı ışıklar, telaşlı ambulans görevlilerinin hızla Nihal Hanım'ın dairesine girmesi, polislerin küçük kalabalığı koyun güder gibi sağa sola dağıtması, birkaç acı çığlık, yabancı yüzler, tanıdık yüzler. Sedyedeki hareketsiz Nihal Hanım. Ambulans görevlilerinin eve girerken içinde oldukları telaşlı halden eser kalmaması. Derin bir matem ve sabahın uykulu, turuncu güneşinin iyice sararmasına kadar giden bir seremoni.

Nihal Hanım ölmüş. Yazık oldu. Çok yaşlıydı ama iyi bir kadındı.

Uykumdan uyandım. Pencere pervazıma yansıyan mavi ve kırmızı ışıklar yok. Doktorlar caddesinde, erotik shop'un üst katında köhne bir oteldeyim. Saat akşama varmak üzere. Ceset için aynı şeyi söyleyemem ama taziye evi hala tazedir sanırım. Nihal Hanım'ın dairesine gidip başsağlığı dilemeli ve nasıl öldüğünü öğrenmeliyim.

Kapıyı açan iri yarı, şişman bir kadın. Evin içi çorap kokuyor. Kuru soğan renginde onlarca çoraplı kadın. Kalın, varisli bacaklar, buruşuk suratlar ve helva yiyen sulu ağızlar. Ölüme yataklık eden kivi yeşili halı kaldırılmış. Yerine koyu renkli bir halı serilmiş.

Daha bir önceki gün Nihal Hanım'ın üzerinde helva yediği koltuğa kimse oturmuyor. Kadınların bazıları yere oturmuş bazıları ayakta. Hep bir ağızdan konuşuluyor. Dedikoduya evrilecek bir sohbet havası seziyorum.

Tatsız bir helva yedim. Bulaşığı mutfağa bıraktım. Gözüm buzdolabının üstünde duran iğnelere ilişti. Birkaç boş tüp ve serum hortumu vardı. Benim iğnelerime benziyordu. Çok kafaya takmadım. Salona geri döndüm. Kapıyı açan şişman kadına yöneldim.

 Boğularak ölmüş diyorlar. Öleli yirmi dört saatten fazla olmuş. Yeşil halının üzerine yığılmış kalmış. Üzgün olduğumu belirtip eve geri döndüm. Eve girer girmez odama yöneldim. Rahat kıyafetler giyinip salona geçtim.

Salonda bir kadın vardı. Uyuyordu. Kalkıp yerine yatmasını söyledim. Hiç oralı olmadı.

Otele giderken ya da dönerken biraz üşütmüş olmalıyım. Hasta hissediyordum. İğne vurunmam gerekiyordu. Evde hiç iğne bulamadım.

Koltukta yatan kadına yöneldim. İğnelerin nerede olduğunu, çok hasta olduğumu söyledim. Yine hiç oralı olmadı. Kolundan çekip uyandırmaya çalıştığımda gördüm ki kolları mosmordu. Bütün iğneleri kendine vurmuş. Belli ki o da hastaydı. Bilmiyorum. İlgilenmedim.

Daha sonra acı acı bir telefon çaldı. Evimde telefon var mıydı? Evimde bir telefon olduğunu bilmiyordum. Telefonu ararken, arayan kişi birkaç kez kapatıp tekrar aradı. Susmak bilmiyordu.
Sonunda telefonu buldum ve açtım.

Arayan sesi tanımıyordum ama annemin öldüğünü söyledi. Annem ölmüş.

















Yorumlar