Aşırı Doz Tanrı Tedavisi (Bölüm 3)


Cenazenin adresini öğrenip telefonu kapattım. Mutfağa gittim. Seker, un ve su... Bir kaba boşaltım hepsini. Şeker yeterli gelmedi gözüme. Markete gitmek için evden çıktım. Polis, apartmanda birkaç kişiyle görüşüyordu. Nihal hanım hakkında bazı sorular soruyorlardı. Nihal hanımın bir sabıkası mı vardı yoksa ölüm sebebini mı araştırıyorlardı bilmiyorum. İlgilenmedim. Markete vardım. Bir kilo şeker alıp eve döndüm.

Kızgın yağdan pek hoşlanmam. Yuvarlak çerçeveli güneş gözlüğümü takıp helva kavurmaya başladım. Dumanı üstünde sıcak bir helva yaptım ve salona geçtim. Kadına yemek isteyip istemediğini sordum. Cevap vermedi. Vermediği cevabın pek üstünde durmadım.

Annem ölmüş dedim kadına. Annem ölmüş.

Kadın bu konuda bir yorum yapmadı. Ölüm karşısındaki saygın bir sessizlikti belli ki bu. Ölümü ilk defa bu kadar ciddiye alan biriyle karşılaşmıştım. Oysa ki bu kavram benim için hiçbir ifade etmiyordu. Hatta çocukluğumdaki önemsiz (yani en azından benim önemsemediğim) ölümler dışında ilk defa bir ölümle karşı karşıyaydım. Annemle...

Tanrının kolları altında gümüş bir sandalyeye ne de zarif oturmuştur şimdi annem diye düşündüm. Sonra Tanrının kollarını düşündüm. Hayal edemedim. Sonra tam Tanrıyı düşünecektim ki vazgeçtim. Ne diye düşüneceğim onu dedim kendi kendime. O beni düşünsün, korusun, gözetsin. Zira sıklıkla kendini bana unutturuyor.

Annemle aram bazen iyi bazen kötüydü. Çoğunlukla sinirli bir kadındı. Otoriter ve kontrolcü bir tipti. Ondan ilk başlarda pek hoşlanmadım. Hatta bazen bana yakınlaşmaya çalıştığında hayatımda onun gibi bir arkadaş isteyip istemediğimi bile sorgulamıştım.
Pek geçinemezdik kendisiyle. Bazen beni çok sevdiği olurdu. Ben de onu severdim. Ama aramızda hep soğuk rüzgarlar eserdi. Belki de ben iyi bir ev arkadaşı değildim onun için. Bilmiyorum. Bunu pek düşünmedim.

Bir süredir böyle konuşuyorum neden bir şey söylemiyorsun dedim kadına.

Sessizdi hala...

Senin bir annen var mı diye sordum. Cevap gelmeyeceğini bildiğim halde sorularıma devam ediyordum.
Senin bir annen var mı diye yineledim. Yine cevap vermiyordu. Herkesin bir annesi var mıydı? Yoksa anne denilen şey, sadece dünyaya gelmek için kullandığımız bir çeşit portal, bir çeşit kapsül müydü? Annelerinize nasıl bu kadar bağlısınız? Annenizin ölmeyeceğinden nasıl bu kadar eminsiniz? Ben yaşadığından bile emin değildim çoğu zaman. Umursamıyordum sanırım.

Kendi kendime konuşuyorum hala. Hatta karşımda birkaç tane ben varmış gibi konuşuyorum. Birkaçtan da çok. yedi, sekiz, dokuz tane olabilir. Hepsine soru soruyorum. Cevap alamıyorum. Tanrı sessizliği bu. Eminim. Hep böyledir o çünkü.

Delirmekten korkuyorum. Asla deliremem. Hayır asla! Deliler ölüdür çünkü.

Helvamdan bir kaşık daha alıp, kafamdaki düşünceleri dağıttım.

Cenazeye geç kalacağımı düşündüm. Ancak ölmüş bir insanı beklettiğimde alınacak hali yoktu ya! Yakın çevre, akraba beni merak ederlerdi, onlar beklerdi diye düşündüm. Geç gidersem ya da hiç gitmezsem ayıp ederim diye düşündüm. Ama bu seferde ölü bir insan adına beni beklemiş ya da ayıplamış olurlardı. Buna da hakları yoktu.
İnsanlar hep başkalarının adına düşünür, karar verir ve hatta bazen harekete geçerlerdi. Buna da hakları yoktu. Ölü bir kadın adına düşünemezlerdi. Bunun ötesinde Tanrı adına bile düşünenleri olacaktır tabi. Tanrı adına beni yargılayacak olanlar olacaktır. Onları ise tamamen görmezden gelirim. Ölü bir beden anneme değil, bir tek onlara yakışırdı çünkü.
Geç kalmayı pek önemsemedim. Hatta ölü annemin adına karar verip, Tanrı adına beni yargılayacakları daha da kızdırmak için bilerek geç kalmayı istedim.

Kadınla sohbetimiz güzel ilerliyordu. İlk defa beni bu kadar iyi dinleyen biri vardı karşımda. Helvamı kaşıklamaya devam ettiğim sırada kadına benimle neden bu kadar ilgilendiğini, neden her gece kanepeme gelip yattığını sordum.
Cevap vermedi.
Nihal hanıma da uğruyor musun ara sıra? Yoksa onu sen mi öldürdün? Benden çaldığın iğneleri onun evinde gördüm. Ondan da mı çalıyorsun yoksa dedim.
Cevap vermedi.
Benimle asla konuşmuyordu. Çok verimsiz bir iletişimdi ama garip bir şekilde bundan zevk alıyordum.
Neden zevk alıyorsun? Dedim kendi kendime.
Artık kadın adına düşünür, soru sorar hale gelmiştim.
Delirtecek misin beni be kadın diye bağırdım. Kollarından tutup kadını sarstım. Teni buz gibiydi.Birden irkildim. Kulaklarından ve saçlarının arasından birkaç parça toprak koltuğa döküldü. Dudakları zaten çamur içindeydi.

Kötü bir gece geçirmiş olmalıydı. Kim bilir belki çok içmişti ve patika bir yolda böyle kirlenmişti. Emin değilim. Umurumda da değil. Bir an için ölmüş olabileceğini düşündüm. Nabzını kontrol ettim.

Maalesef yine yanılmamıştım. Her gece gelip iğnelerimi çalıyor ve kollarına vuruyordu. O iğneler Tanrının bana bir armağanı. Para karşılığında satılan bir lütuf. O tüplerin içinde Tanrı tedavisi var ve aşırı doz öldürür.

Kadın kendini Tanrının kollarına bırakmış. Aşırı doz Tanrı tedavisi...

Kadının sonsuz uykusuna arka bahçede devam etmesine karar verdim.
Bir daha evime gelip hırsızlık yapmayacağına dair söz vermesini istedim. Cevap vermesini beklemiyordum. Hatta cevap vermesini istemiyordum. Yavaş yavaş bu oyundan zevk almaya başlamıştım. Bir sonraki gün yine gelsin istiyordum. Ancak bunu ne kendime ne de kadına itiraf edebiliyordum.
Kadın cevap vermedi. Yüzümde hafif bir tebessüm oluştu.
Geçen gün satın aldığım kürekle bahçeye indim. Toprak yumuşaktı. Sanki yeni kazılmış gibiydi.
Bir çırpıda yeni bir çukur açtım. Kadını içine yerleştirdim. Son kez dokundum ona. Üşüdüm.

Eve çıkıp üstümü değiştirdim. Şehir merkezine inmek için otobüs durağına doğru yürüdüm. Sırt çantamdaki saklama kabında yeni yaptığım leziz helva vardı. Annemi görmeye gidiyordum.





Yorumlar

  1. Çok ilginç, hem bu ne be diyorum hem de okumaktan kendimi alamıyorum. Bu bölümle birlikte 2 3 kez tekrar okudum sanırım üç bölümüde. Devamını merakla bekliyorum. Gerçekten çok ilginç bir dünyası var bu adamın. Düşünmeden edemiyorum, nasıl bir hayatın içinde gerçeklerine böylesine sahip çıkan, sahte hayat süren insanlar vardır acaba.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Küvözde yatan yeni doğum gibi bir hikaye bu. Onu ya öldüreceğim, ya da yaşayacak ve büyüyüp beni oldurecek. Bilmiyorum. Yorumunuz için teşekkürler...

      Sil

Yorum Gönder