Dokuz Ayrı Jack Kişiliğinin Otobiyografisi (FİNAL) "Fetüs Jack"


                                                                           
Benim adım JACK,

Ben bir kadınla birlikte olamam.  Ben bir kadına katlanamam. Bir kadın da bana katlanamaz. Ben bile kendime katlanamıyorum. İnsanlar, yani insanlığınız yalnız kalmanın her zaman acınası bir yönü olduğunu savunur. Oysa ki acınası olan yalnız kalamamaktır. 

Yalnızlık benim içimde kaynayan bir volkan gibi. Dingin... Huzurlu... Çoğu zaman dışarı püskürecekmiş gibi hararetli ancak patlamasına milyonlarca yıl var. Ateş çemberimin sınırlarında ayakları yanan kadınlar, volkandan aşağı inip insanlığınıza karıştığı zaman; çok tehlikeli olduğumu söylerler. Oysa ki bu alev çorbasına yaklaşan, ondan bir yudum almak isteyen sizlersiniz. Öleceğinden haberdar ama bir o kadar pervasız ve cahil cesaretine bürünmüş sinekler gibisiniz. 

Dikenler üzerinde yürüyen, cam kırıkları üstünde yükselen, yere ayaklarıyla değil aklıyla dokunan bilge keşişler olduğunuzu düşünüyor, insanları yoğrulması gereken bir hamur, yontulması gereken bir odun gibi görüyorsunuz. Ancak yanılıyorsunuz. Değişimin, gelişimin başlaması gereken nokta sizin zihninizde. Zaten milyonlarca yıl boyunca kaynamış ve kaynamakta olan ve çoktan değişmiş olan volkanda değil.

Sizler, ayakları yandıktan sonra acıya bağımlı hale gelmiş hilkat garibelerisiniz. 

Sizler, bir sonraki gününü, o gün gelmeden yıllar önce planlayan hesap-kitap kölelerisiniz.

Sizler, yakınından geçtiğiniz her şeyin, hayatına girdiğiniz her insanın, gözlerinizi diktiğiniz her maddenin sizin isteğinize göre şekillenmesini, değişmesini isteyen bencil 21. yüzyıl şeytanlarısınız.

Yeraltına kadar beni takip eden, her gece kabuslarımda gezinen, unutulmak uğruna hiçbir çaba göstermeyen ve beni yalnızca varlığıyla bile dayanılmaz bir acıya uğratan bu kadın da bir şeytan.
O gün neden o inşaatın tepesinden atlayıp ölmediğini kendisine soracak oldum ki; bunların hepsinin engin hayal dünyamdaki birer kurmaca oyun olduğunu hatırladım.
Sonra düşündüm ve karar verdim ki belki de bu bana gönderilmiş bir mesajdı. Önce mesajın nereden geldiğini sorgulamak istedim. Bilinçsiz bir biçimde aklım Tanrıya gitti. Ufak bir tebessüm ettim. Aklım yine olmadık şeyler yaratıyordu kafasında.

Mesajın içeriğini birkaç saniye içinde çözdüm. Sonraki birkaç saniye içinde ise ne yapmam gerektiğine karar verdim. Zaten hiçbir zaman ne yapmamalıyım ki işi bok etmemeliyim diye değil, nasıl her şeyin içine sıçabilirim? Bunun için ne yapmalıyım diye düşünürdüm. Yine öyle yaptım ve yeraltından yükselen bir asansöre bindim. Tekrar insanlığın arasına karıştım.

Sabah olmak üzereydi. Etraf sessizdi. Kuşlar ölüyordu. Geri kalmış coğrafyalarda insanlar ölüyor, öldürüyor ya da birbirlerinin hayatına kast etmek üzere planlar kuruyordu. Gelişkin coğrafyalarda ise dünyanın bok çukurlarında insanları nasıl boğarız sorusu üzerine hesaplar yapılıyor, birileri dünyanın jandarması olmak üzere kollarını sıvıyor, kapitalizm yine satması gerekeni satıyor, insanlar ihtiyacı olmayan şeyleri satın alıyor, ürettiğinin on katı kadar tüketim yapıyordu.
Fabrikalar birkaç saat sonra açılacaktı. Yeni bir gün başlayacaktı. Yeni işçiler ölecek, bazıları sakatlanacak, bazıları işten atılacak, bazıları emekli olacaktı.

Bense ölecektim. Evet ölecektim. Buna karar vermek o kadar zor olmadı. Apartmandan çıktığımdan bu yana dakikalardır yürüyordum. Yine bilmediğim sokaklara giriyor. Herkesin uyuyor olmasından hoşnut durumda hiç insan yüzü görmeden her zaman ki gibi somurtarak yürüyordum.
İçsel yolculuğum ayaklarımı kullanarak beni bir inşaattın önüne getirdi. Tepesine kadar çıktım ve kendimi aşağı attım.

Benim adım Jack,

kendi hayatımı anlattığım bu "dışarı kusma" serisinde, dokuz ayrı kişiliğimi anlatmak, dünyada kendime ait bir çentik bırakmak için çıktığım bu yolculukta elbette dokuz ayrı karakterimin hiçbirinin birbiriyle uyumlu olmadığını anlamışsınızdır. Hepsinin yaşanılan dünyayla bir sorunu var. Bunu da fark etmişsinizdir.

Dolayısıyla bu anlatımın dokuz ayrı karakter için dokuz ayrı bölüm olmayacağını tahmin ettiğinizi varsayarak ölümümü sizinle paylaşıyorum.

Benim adım Jack,

Ben, kişiliklerimi bir yılanın düzenli aralıklarla deri değiştirmesi gibi değiştiririm. Çıktığım her yolculukta kendimden bir parça kaybeder, yerine yenisini koyarım. Kadınları severim. Hemcinslerime karşı da kötü düşünmem. Ancak beni değiştirmeye kalktığınız her an bir kişiliğime zarar vermiş, onu öldürmeye teşebbüs etmiş olursunuz. O da yüksek egosunu böyle bir cinayete kurban gitmeyecek kadar şişirdiği için kendini öldürür.

Benim adım Jack,

Normal zamanından on beş gün önce doğduğumdan bahsederken aslında zamanın tersten işleyişi hakkında bir şey deniyordum. Ben doğumumdan on beş gün önce öldüm. Bir kadının karnında kendime kurduğum o küçük yuvada, dışarıyı hiç merak etmediğime karar verdim. Önce annemi zehirledim. Üzgünüm anne bunu yapmak istemezdim. Ancak senin karnındayken bir yıldız gezginiyle karşılaştım. Geçmişi, geleceği ve yaşanılmayacak kadar boktan dünyanızın bütün ihtimallerini gördüm. Ancak o yıldız gezginin babam olduğunu bilmiyordum. Anne, özür dilerim.

Benim adım Jack,

Annemin karnında intihar ettikten sonra derin okyanusları küçük bir salla geçtim. Kürekçim bir zenciydi. Her dokuz saatte bir, üç nefeslik bir esrar karşılığında kürekleri ben devralıyordum. Kara parçasına ayak basar basmaz yer altına çekildim. Oksijen az olduğu için ciğerlerim pek gelişmedi. Esrarı bıraktım. Sigarayı bıraktım. Sonra da yaşamak hevesini...

Benim adım Jack,

Baş ve işaret parmaklarının ucuyla tuttuğum bu yaşam sevinci ellerimin arasından kayıp giderken yalnızca, çocukluğu annem tarafından döverek öldürülen kardeşimi düşündüm. Şimdi hepimiz normal insanlar olabilirdik. Anormal olduk. Ancak gel gör ki anormal insanlar zaten her zaman standart yaşanan hayatlardan çıkarlar.
Standart bir ev, standart bir maaş, standart duygu durumuna, standart ilgi ve alakaya sahip ebeveynlerin standart olmayan tohumları. Toprağa düşer düşmez her şeyin ne kadar normal olduğunu fark edip sıranın dışına çıkmaya gayret eden standart tohumlar...

Tüm bunları anlatan Jack adlı insanın aslında hiç var olmadığını öğrenmeden önce, benimle beraber bu yola çıkanlara ve sonuna kadar gelenlere artık gerçek hikayeyi, gerçekten yaşamış bir insanın ağzından anlatmanın vakti geldi.

Her şeyi açıklığa kavuşturacak o gecenin yaşanılanlarını, ölümü, doğumu, gün batımını, cinayeti, gözlerimin henüz yeni oluşmuş yuvalarında nasıl parçalandığını, bir bebeğin çığlıklarını, annesinin sessiz feryatlarını yine aynı annenin ağzından anlatmanın vakti geldi.

 -Mary'nin Günlüğü- 01.10.1918

"Uzun zamandır bir adamı gözetliyorum.. Huysuz birine benziyor. Dünyayla dertleri var. Çözmek için uğraşmıyor. Yeraltı dediği bir yerde saklanıyor. Nadiren şehir merkezinde bir bara geliyor, bir şeyler içtikten sonra tekrar yeraltına dönüyor. Adı JACK.
İlgimi çektiği için bir gün peşinden takip ettim. Girdiği sokaklara girdim. Merakla tepesine baktığı boş inşaatlara baktım. Kaldırımlardan inip pervasızca akan trafiğin arasına karışmasını izledim. İkimizin de yolu sonunda bir içme suyu fabrikasına düştü. Burada biraz kendiyle konuştu. Öylesine hararetli tartışıyordu ki; onu görmesem karşısında biri var zannederdim. Konuştuğu kişinin karşısında değil aklında olduğunu bilmediğim zamanlardı."

-Mary'nin Günlüğü- 04.11.1918

"Adamla sonunda tanışabildim. Uzun zamandır onu takip ettiğimin farkındaymış. İlk andan bu yana beni görmüş ve zihnine kazımış. Ondan biraz korktum. Ancak ilgimi çeken bir yönü var. Bir ya da dokuz yönü, bilmiyorum ama kendimi tutamadığım, ona gitmekten kendimi alıkoyamadığım, onu izlemekten vazgeçemediğim bir yönü var. Bilmiyorum. Bilmiyorum. Bu garip bir duygu."

-Mary'nin Günlüğü- 01.04.1919

"Artık onu daha az görür oldum. Epeydir bara gelmiyor. Ben de takip etmiyorum. Bir planın peşindeyim. Kendimi ona göstermek, anlatmak, ruhumu kollarına teslim etmek için zaman kolluyorum. Sanırım ona aşık oldum."

-Mary'nin Günlüğü- 10.04.1919

"Bugün ilk defa onu sonuna kadar takip ettim. Yaşadığı ya da yaşadığını sandığı yere gittim. Beni görmek istemedi, tanımakta zorluk çekti ama sonunda fark etti. Benim gerçek bir kadın olmadığımı, onun sadece zihninde var olan bir yanılsama olduğumu ve azap kervanı dediği insan sürüsünün yolculuğundaki şeytanlardan biri olduğumu iddia etti. Acı veren bir kaç dakikalık bir içsel haykırış gibiydi birlikte oluşumuz. Evet birlikte olduk."

Buraya kadar annemi dinlediniz. Buradan sonrasını ben devralıyorum.
Ben; adını kendi koyan bir fetüs.

 Jack adında bir fetüs.

Şimdi müziğin sesi yükseliyor. Beni dinleyin. Sahne alıyorum...

Babam nasıl yeraltında yaşayan Jack adında bir mahlukatsa, ben de öyleydim. Benim yeraltım annemin karnıydı. Kulaklarım duymuyor, ciğerlerim gelişkin değildi. Kollarım içe kıvrık, gözlerim kapalıydı. Bu halimle babamı en iyi anlayan bendim.

25 Mart 1920 sabahı zihnimde bir etin içe doğru kıvrılışını andıran bir sesle uyandım.
Metalik gri bir madde bacaklarımın arasından  sol avuç içime saplandı sonra geri çekildi. Et içe doğru kıvrıldı. Annemin eti. Bir yandan içeride daha da sıkışıyor, bir yandan gevşeyen ve aşağı doğru kayan bir balonun içinde irtifa kaybediyordum.

Metal madde aynı hızla etten geri çıkıp tekrar içeri girdi, göz kapaklarım henüz oluşmuştu ama ben sımsıkı kapatıyordum. İçeri giren iki ayrı bıçak darbesi göz kapaklarımı yarattı. Kanlı bir dünya sahnesi... Dokuz aylık içsel yolculuğumdaki binbir ihtimalden birini yaşıyordum.

Bıçak darbelerinin beşincisi geldi ardından altı ve yedi. Tiyatro perdesi aralanıyor. Ben, yani fetüs Jack sahneye çıkıyor ve her bir bıçak darbesine ayrı bir oyun sergiliyordum.
Her bıçak darbesinde yeni bir organımı keşfediyor, yeni bir uzvumu kullanarak okyanuslara kürek sallıyor ve zihnimin yolculuğunda azap kervanına katacağım yeni bir deve doğuruyordum.

Dokuz ayrı bıçak darbesine dokuz ayrı yorum katıyor. Dokuz ayrı dünya halini anlıyor ve dokuz ayrı devenin önderliğinde babamla birlikte azap kervanından kaçıyordum.

Dokuz ayrı dağ tepesinde doğuyor, dokuz ayrı çığ altında ölüyordum. Dokuz ayrı günü dokuz ayrı saatte yaşıyor, dokuz ayrı kişiliğim, dokuz ayrı bıçak darbesiyle şekilleniyordu. Her biri içeri giren ve eti sıkıca kavrayıp kanla birlikte dışarı doğru çıkaran bıçak darbelerinin altıda dokuz ayrı kişilik yaratıyor ve her birini yarattıktan sonra hemen öldürüyordum. Çünkü babam annemi öldürüyordu.

Ben, fetüs Jack. Dokuzuncu bıçak darbesinin ardından artık tamamen gözlerim açılmış, kollarım iki yana sarkmış, göbeğimin üstüne düşen kafamı kaldırmaya ise hiç mecalim kalmamıştı. Demir parmaklıkların ardından dünyayı izleyecek olan babama, benzer bir görüntünün hapse girmeden nasıl göründüğünü anlatacak kadar çok şey yaşamıştım. Çok şey... Dokuz bıçak darbesi.

Annemin karnı lime lime edilmiş ve ben kafama düzenli aralıklarla düşen su damlalarının altında, dünyada zihnimin dışında somut biçimde ilk ve son olarak gördüğüm bu içme suyu fabrikası denen yerde, yine ilk ve son nefesimi alıp veriyordum.





BENİM ADIM JACK,

Ben hiç doğmadım. Annemin karnında da intihar ettiğim falan yok. Bir kara parçasına hiç ayak basmadım.

Ben, başlamamış bir aşkım.
Ben, sınırı geçilmiş bir bilek prangasıyım.
Ben, kokain bağımlısı bir zenci
Ben, boşluğa kulaç atan bir yüzücü
Ben, kullanışsız bir tohumum.

Ben ölü bir doğumum.
Ben JACK'im 
Azap kervanından kaçamayan,
Aranızda yaşamayı öğrenemeyen,
Yeraltından çıkmayan, standart olmayan,
ve 
Aslında hiç yaşamamış olan...

























Yorumlar

  1. Evet dokuz ayrı kişiliğe dokuz bölüm ile aynı tadın devam edeceğini düşündüm. Sonraki bölümleri beklerken. Büyük sürpriz oldu. 6 bölümdür okuduğumun bir fetüsün dünyası olması mı? Yazar yine beklentilerin içinden geçti. Finalle birlikte söylemek isterim ki yaşamın eleştirilen her bir yapısına karşı bir kişiliğin duruşu, ve her kişiliğin bu dünyanın değiştirilmesi imkansız hale gelmiş acınası gerçekleri karşısında susmayan fakat yaşamak içinde egosunu yenemeyen biricik beyinleri adına güzel bir sunumdu. Aslında hiç var olmamış, yeraltında yaşayan Jack ve tek suçu ona aşık olmak olan Mary'nin oğlu, adını kendi koyan Fetüs Jack teşekkürler.
    Şunları eklemek isterim, arka plan ile okumak biraz yorucu olabiliyor. Örgü içerisinde Mary ve Jack daha çok görülebilirdi, kim bilir belki bir başka hikayede de Mary'nin aşık olduğu Jack i ve neden bu cinayeti işlediğini okuruz. Sağlıcakla Kal Mert Canbaz

    YanıtlaSil
  2. Yorumunuz için teşekkür ederim. Hikayenin oldukça uzayan giriş seviyesinden sonra bambaşka bir yöne savruluşunun okuyucu zihninde nasıl oluşacağı açıkçası benim için endişe konusuydu. Ancak böyle bir yorum görmek beni memnun etti. Arkaplan konusunda ise mobilde ve internet sitesinde eş zamanlı olarak çalışacak bir arka plan üzerinde uğraşıyorum. Umarım kısa zamanda yayına sokabilirim. Tekrardan teşekkürler. Kerouac ruhuyla kalın!

    YanıtlaSil

Yorum Gönder