Ayaklarımın Altındaki Kütük Bölüm 2 (Final)

"Şu tepeden bahsetsene biraz. Nerede bu yer? Ortasındaki açıklıkta büyük bir çınar ağacı olacağından emin misin? Kavak ağacı veya bodur çalılıklar varsa kendini asamazsın çünkü. 1956'da kuzenim denemişti. Başarısız oldu tabii. Sonrasında hayata öylesine sıkı tutundu ki görmeliydin. Üniversiteye gitti. Yarıda bırakıp yoga eğitmenliği yapmaya başladı. Sanki birkaç yıl öncesine kadar kendini öldürmeyi denememiş gibi insanların hayatlarını düzene sokmasına yardım ediyordu. Aman tanrım. O renkli taytları içerisinde bir grup parasını nereye harcayacağını bilemeyen aptallara sadece nefes alıp verdirerek yardım ettiğini sanıyordu"

 "Çok para kazandığına eminim"

 "Evet Lucien. Kazanıyordu ama uzun sürmedi. İntihar girişiminden üç yıl sonra bir doğum gününde ona, içinde boynuna yağlı bir urgan geçirmiş kızın bulunduğu bir kar küresi hediye etmiştim. Sonra tekrar depresyona girdi tabii. Birkaç gün sonra da annemin beni bir tımarhaneye kapatacağını duyduğumda küçük bir sırt çantasıyla şehirler arası tren istasyonuna kadar koşmuştum. Sonra ne oldu bilmiyorum, beyaz gömlekler içerisinde birkaç adam gelip beni saflarına kattı. Bana da beyaz gömleklerden giydirdiler. İşin raconu kollarını hareket ettirmemek olduğu için o günden beri yemeğimi düşünce gücüyle yiyorum. Yine o günden beri de burada her akşam sizlerleyim. Sahi ben neden buradayım?

 "Evet sonunda Carl'ın gerçek benliği ortaya çıktı. Sürekli kendine sorular soran bir aptal olduğunu başından beri biliyordum. Hadi ama Carl bırak o sigarayı. Sen kafayı buldukça ayılıyorsun."

 "Kapa çeneni Nichol. Lucien bize kendini asacağı o tepeyi anlatacaktı."

"Şimdi kafamın içinde müthiş bir ekosistem kuruyorum ve kendimi bu sistemden binlerce mil uzaklaştırıyorum. Evet işte oradayım. O tepeye çıkan yokuşun tam önünde. Ayaklarımın altında sazlıklarla kapatılmış bir su birikintisi var. Suya basmamak için içimde kalan yaşam enerjisinin dibini sıyırıyorum. Sonunda tırmanmaya başladım. Sinekler ve yusufçuk kuşları kafamın üstüne üşüşüyor ancak hepsini ucu alev alev yanan meşalem ile savuşturuyorum. Evet karanlık bir gecedeyim. Ne sanmıştınız? Şimdi yavaş yavaş ilerliyorum. Sakin ve kararlı adımlar atarak tepeyi çepeçevre saran kayın ağaçlarının birinin içinden geçiyorum. Maddeler artık kafamın içindeki soyut düşüncelerle bir olmuş. Onlara çarpmıyorum. Tepenin tam ortasına geldiğimde kafamın tam üstünde yükselen dev çınar ağacına bakıyorum. Göğsüm şişiyor, kulaklarım kızarıyor, ellerim titriyor ve bedenimi soğuk toprağın üstüne bırakıyorum. Kamp ateşi, birkaç sayfa paçavra kağıt ve bir kalem. Şiirimi yazıyorum. "Delirmeyi yeğlerim, ölmektense gerçeği yaşayarak" işte tam böyle başlıyor şiirim. Daha sonrasını biliyorsunuz zaten. Bir dizi ruhani yolculuğa hazırlık, belki küçük bir zen meditasyonu ve ölümden sonrası."
.
.
.
.
.
.
.
.

 "Uyan! Kaldır kafanı yüzüme bak! Tam iki saattir ağzını açmıyorsun. Aptal herif ne düşünüyorsun?! Ne biliyorsun anlat!

 "Ben Thomas Rebel 32 yaşındayım. Bir akıl hastanesinde çalışıyorum. Yani çalışıyordum. Hastanede rehabilitasyon altında tutulduklarını bile bilmeyen üç hastadan sorumluydum. Onlarla arkadaş oldum. Kısa süre sonra hemşirelerden çaldığım esrarları beraber içecek kadar ilerledi arkadaşlığımız. Lucien, Carl, Nichol ve ben. Sürekli odalarına giriyor onlarla sohbet ediyordum. Birkaç ay sonra son tedavilerini görüp hastaneyi terkettiler. Akıl hastalarının taburcu olabileceğini hatta kendilerinin hasta olduklarını bile bilmeden. Dışarıda genelde Carl ile takılıyordum. Bir gün Carl, Nichol ile birlikte evime geldi ve beni bir dağa götürdüler. Kırsalda birkaç saat yürüdükten sonra bir tepeye vardık ve orada siz bizi yakaladınız. Hepsi bu kadar komiserim. Yemin ederim intihar süsü verilmiş bir cinayetin baş şüphelisi olacağım aklımdan bile geçmezdi."

 "Komiserim bir saniye gelir misiniz? Adli Tıp Raporu geldi."

 "Söyle Emma"

 "Komiserim maktul 24 yaşında. Ölüm sebebi boğulma. Boynu kırılmamış. Vücudunda parmak izi ve boğuşma belirtisi yok ancak ayaklarının altındaki kütükte yan odada sorgulanan Nichol Lumberg'in parmak izlerini bulduk. Nichol Lumberg, Lucien,Carl ve Thomas'ın gerçek olmadığını, onları kafasında yarattığını söylüyor.

--------------------------- S O N ----------------------------------------

Yorumlar