Vardım ortasına ortalama bir adamla ortalama bir hayatın.
Ben Cahit'ten daha karamsar bir adamım. Onun karanfilli tütünlerini sardığı bir kutusu, bedava kaldırımlara övgüler dizen çağdaşları vardı. Umut yoktu umut etmeye dair.
Onu büyük lafları öldürdü. Bizi ise umut öldürecek.
Yirmi sekiz.
Düşünürüm. Suya yazarım günlerimi.
Gelip geçerler Romalıların terk ettiği nehir kıyılarından. Zihnimin zehir zemberek kıvrımlarından, boğazıma bıçak gibi dayanan yumrulara oturur dinlenirler.
Bir ara attım bu kamburları sırtımdan. Arada gelir yoklarlar, suretime sudan bakarlar. Kendilerini görürler ancak. Bir şey bulamazlar, suyu bulandırırım, giderler.
Geri dönüp baktığımda yüzleri hiç hatırlayamam. Kokular silineli de direğinden burnumun, çok oldu. Olmadıysa da öyle hissettiriyor.
Zaman bir illüzyon. Ne yapabilirsin ki teslim olmaktan başka?
Yirmi sekiz.
Durur düşünürüm,
Durup düşünmekten öte neyi yapmayı en iyi bildim deyü yirmi sekiz yıldır.
Hep derim, gün geldi dişlerim kırılmasın diye çiğnediğim sakızların falından çile çıktı payıma.
Devleştim, gün geldi dar geldi yattığım yataklar. Veyahut bir bebek mezarına sığdığım da oldu.
Aklım beş karış havada sekerek yürürken kuşlara da çarptım.
Hem, aslen kendimden başka kimsenin beni itmediği diplerden bir merdiven bulmak için daha da derinlere indiğim de oldu.
Uykularımı uzunca bir süre, bırak Aysel'i ben bile uyuyamadım.
Döndüm durdum, tabutta röveşata çekercesine imkansızdı. İmparatorların mezarları bile dar geldi yıllarca.
Yalnızlığı hep dost bildim. İyi geldiğini sandığım gecelerde kendi kendime eziyet ettim.
Bir ponzi şemasına kendi kendimi hapsettim. Hayat tüm güzellikleriyle yanımdan akarken sidik kokan sokakların köşelerinden dönüp kan kustum.
Evsizlerin mezarlarına işedim.
Çok üzüleceğimi bildiğim her şeye balıklama daldım.
Hayattan o kadar keyif almıyordum ki, depresif olmak bana keyif vermeye başladı.
Beraber olduğum tüm güzel kadınları ben terk ettim. Onlara söylediğim hiçbir şey yalan değildi.
Ama istemedikleri gerçeklerdi.
Ben, tüm yalanları kendime söyledim.
Her şeyi merak ettim. Çok kez merakımın sonu oldu.
Kendimce sebeplerim vardı. Pek çoğu yanlıştı belki. Yine de önemsizdi.
Çünkü her şey gelip geçerdi. Öyle de oldu.
Yirmi sekiz.
Yaşamım, üzerine koştuğum bir rüzgar tüneli oldu hep. Bir kaya parçasını sırtıma aldım ve yokuş yukarı taşımaya başladım. Tüm dünya beni izliyordu sanki. Binlerce kez başlangıç çizgisine geri düştüm. Ellerimle, dizlerimle, başımla, düşümle bile ittim.
Şimdi tam ortasında durdum ortalama bir kaya taşıyıcısı olarak ortalama yokuşumun.
Sonra bir de uzun yıllar gündüz düşleri kurdum. Öyle ki artık içinde yaşıyor gibiydim. Bu gündüz düşlerini de aşırı düşünmeye başladım.
Düşündüm durdum, durduğum anda bile düşünüyordum. İnsanları yargıladım. Ceplerimde silahlarla gezdim. Belki binlercesini öldürdüm. Haberleri yoktu, olmayacaktı da, ölmüş olduklarından.
Kendi kurduğum bu dünyanın Tanrısı da ben olduğumdan, canım sıkıldı bir gün. Kendimi cennetten kovdum. Bir armut ağacının dallarında astığım zenci köleleri yanına iliştim.
Piştim. Düştüm.
Aştım aşılamaz şaşkınlıkları kağıttan gemilerle.
Yarı yolda denize atladım. Limana varmadığından, siz bilmezsiniz neler yaşadım. Anlatmam da.
Beni tanısanız nefret ederdiniz. Tanışmadık o yüzden. Dokuz tane vardı benden içeri bende. Dokuzunun da kuyruğu kesikti. Ondan değmezdi birbirine.
Yirmi sekiz.
Kaderci bir adam değilim de ne olacaksa olsun artık diye geldim sana. Ya da sen mi bana geldin bilmem ama bir öncekine ya da bir sonrakine çok benzeyeceksin işte biliyorum.
Benzeyemeyeceklerini ben biliyorum çoktan.
En güzelleri, henüz yaşamamış olduklarım.
Yorumlar
Yorum Gönder