Dokuz Ayrı Jack Kişiliğinin Otobiyografisi (Bölüm 6) "Yolcu Kadın"

                         
                                                                   Benim adım JACK,
Hayatım boyunca asıl benliğim, asıl Jack dışında her benliğim birbirini yargılamaktan öte bir şey yapmadı. Uğruna savaşılacak, sonucunda pragmatik fayda sağlayacak hiçbir şeyin peşinde koşmadım.
Ben, boş adamın tekiyim.

Yağmurlu bir gecede dışarı çıktım ve kilometrelerce kendimi aradım. Suçlu bulunacağım, itilip kakılacağım bir yaşamın peşinde koştum, kendimi ya kaçıp kurtulmak ya da kalıp kurtarmak arasında savaşan düşüncelerime adadım. Çekilen tetikler, çukurlara atılan cesetler, caddeler ve sokaklar üstünde savaşan beyinlerin kullandığı silahlar, sonuçsuz savaşlar, masum çocuklar bu bok çukurunun yalnızca arka planında kalmış çeşitli enstrümanlardı. Fark ettiğimde artık çok geçti. Dokuz ayrı beden üstüme doğru koşuyor, ruhları içimden geçip organları göğüs kafesimde sıyrılıp yere düşüyor daha sonra kaldırımlara çekiliyor, orada tekrar birleşiyor ve dokuz ayrı surette karşıma çıkıyordu. Delirdiğimi anladığım an gelmişti.

Zihnimin sınırlarına vardığımda uzun bir gece başlamak üzereydi. Kuşlar, sık dallarla çevrili ağaçların içerisine hortlaklar gibi sığınmış, hiç ses çıkarmıyorlardı.

Beni yeraltından dünyanıza taşıyan asansöre bindim. Apartmandan çıktım. Siyah beyaz amerikan sineması gibi bir geceydi. Apartman kapısının yan sokağında bir adamın bıçaklandığını gördüm. Şapkamı biraz daha yüzüme indirdim. Ellerimi cebime soktum. Avuçlarımın içinde bir trenle uçağı çarpıştırdım. Yüzlerce insan öldü, aynı anda binlercesi doğdu. Ne yazık dedim. Doğanlara ne yazık... Bıçak, gecenin sisi içerisinde parlamak için çaba gösterircesine yere düştüğünde; bir cinayete sırtımı çevirip sorumluluklarımdan kaçtığım gibi kaçtım. Şehrin, daha önce girmediğim sokaklarına daldım. İnsanlar tedirgin, telaşlı, aceleci ve korkaklardı. Bir o kadar da çoklardı. Rahatsız oluyordum. Yalnızlığın inanılmaz büyüsünde ufak tınılarla yüreğime uzanan müziğe odaklanmak istedim. Yapamadım. Ancak ayaklarım beni izbandutlar tarafından korunan bir gece kulübünün önüne sürükledi. İçeri girdim, çokça içtim. Eve yalnız dönerim zannederken bir kadın peşime takıldı.

Apartmanımdan içeri girerken arkamdan omzuma dokundu.

Yüzünü daha önce gördüğümü düşünüyordum. Hatta daha kırmızı suratlı ve kırılgan bir kadın olduğunu hatırlıyordum. Bahsettiğim bu gece öldüğüm, öldürüldüğüm gece değil. Daha oraya gelmedik. Sadece daireme geldik.

Beraber içeri girdik. Beni tanıdığını, bir içme suyu fabrikası müdürü tarafından tanıştırıldığımızı söyledi. Yaşadığımı sandığım birkaç gün önce beni ayaklarının altında gördüğünü, ruhunu benimle birleştirmek, kendisine musallat olan azap kervanını bana nakşetmek istediği için üstüme atladığını söyledi.

İçinden, benliğinden bir insan sürüsü geçiyormuş sanki. Hörgüçlerine günah keçileri bağlanmış, kuyruklarından masum cesetler sallandıran develerle donatılmış şeytan kervanından, azap göçünden, gezegenlere tırmanıp insanların nasıl sevişmesi gerektiğinden bahseden dağcı peygamberlerden bıktığını, bunları başka bir insana musallat etmek istediğini ve bu kederli ayin için beni seçtiğini söyledi.

Onu tanıdığımı, ölümümden üç gece önceki o akşam anladım. İçme suyu fabrikasından yeraltına tekrar dönmek niyetiyle ayrıldığım o akşam üstü, inşaatın tepesindeki kadındı bu.

"Benim yolculuğum burada sona erdi" demişti. Bu gece kafamın içindeki yansımasını daha bana arkamdan dokunur dokunmaz öldürdüğümü bilmeden...

Kimseyle yolumun kesişmesini istemem. Ben de insanların azap kervanından kaçıyor, yeraltında yaşıyor, sadece heybeme biraz daha acı katmak ve onları yoğurarak kendime pratik fayda sağlamak için sizlerin arasına karışıyorum dedim. Acıdan zevk alıyorum. Daha doğrusu onu nasıl kullanabileceğimi biliyor ve kişiliklerime yeni bir kişilik katıyorum dedim.

Tüm gece peşimi neden bırakması gerektiğini anlatırken, kendini bana aşık ettiğini, bunu yaparken aynı şekilde kendisinin de bana aşık olduğunu anladım. Ancak aşkı sadece yaşayanlar anlar. Bu benim gibilere, şimdi gerçekten ölmüş olmayı dilemek ve bunun gerçekleşmiş olmasını sağlayacak bir Tanrıya inanmak kadar uzak bir ihtimal.


Teşebbüs etmiş olduğu eylemden gayri, bu kadın; bu gece benden hiçbir şey istemiyor, hiçbir şey sormuyor, yardım dilenmiyor ya da bana zarar vermeye çalışmıyordu. Sustukça susuyor. Arada bir gülümsüyor. Parmaklarını diğer avucunun arasına alıp dikkatle inceliyor. Daha sonra çok ilgili bir biçimde kafasını kaldırıyor ve ince, beyaz, narin boynunu odanın loş ışığını çevreleyen tavanları incelemek için hareket ettiriyordu. Küçük, kibar küpeleri vardı.

Çok rahatsız olduğumu belirtmek için ayağa kalktım, sonra geri oturdum. Sonra bir daha kalktım ve lambayı söndürdüm.

Boynumdan akan tuzlu sular göğsüme kadar inmiş, sıcak bir kaşıntı uykumdan uyandırmıştı. Uyurgezerliğin verdiği hararetle yataktan birden fırlamış ve ışığı açmıştım.
Etrafta kimse yoktu. Dairem bomboş ve ben de yorgundum. Bu gece tüm bunların aşırı gerçekçi hissedilmiş bir rüya olduğuna dair kanaat getirmek için dokuz kişiliğimle oturup kadın yeniden gelmeyene kadar bekledik. Sonsuza kadar bir ölüyü bekleyebilirdik. Bekleyecektik de zaten...

Sabaha karşı huzursuz olan üçüncü kişilik esnemeye ve öksürmeye başladı. Huysuz ve sinirli olan beşincisi küfür etmeye başlarken sekizincisi tekrar uyumuştu bile. Bu sırada dokuzuncusu odanın bir ucundaki daktilonun başına geçmiş. tüm bunları Kerouac usülü yaptığı daktilo kağıdı rulolarıyla kayda geçiriyordu.

Sol elimin içiyle sinek kovar gibi havayı dağıtıp hepsini geldiklere yere gönderdim. Bir başıma kaldım. Kadını beklemedim. Gelmeyecekti. Ancak tekrar gelmeyeceğine inanmam için bu kadının daha önce gelmiş olmasına inanmam gerekiyordu. Çünkü birinin geri gelmesi için gitmiş olması gerekir. Gitmiş olması içinse daha önce gelmiş olması gerekir. Tüm bunları düşünürken. Lambayı tekrar kapatmış ve uyumaya yönelmiştim ki kapı çaldı.

Kapıda bir kadın. Bembeyaz, ince ve narin boynu, ufak, kibar küpeleri ve meraklı, dikkatli gözleriyle yüzüme bakıyor. Gözaltı torbalarımı inceliyordu.


Merhaba,
Yolculuğum beni buraya getirdi. Yeraltına...

























Yorumlar