tag:blogger.com,1999:blog-59154304218290909822024-03-19T03:56:14.359-07:00Yeraltı Edebiyatı, Yolculuğa Övgü Ve Bolca ZırvaKarşıt Kültür Blog; Yeraltı edebiyatı, beatnik zırvalar, hobolara övgü ve yolculuğa sevgi ile çerçevelenmiş bir dünya çitidir.Karşıt Kültür Bloghttp://www.blogger.com/profile/16212651936514183938noreply@blogger.comBlogger61125tag:blogger.com,1999:blog-5915430421829090982.post-22267576949682597492024-02-11T15:33:00.000-08:002024-02-11T15:33:12.854-08:00Ne oldu Ne bitti?<p> Bir tepeden düştüm,</p><p>yuvarlandım kucağına karanlığın</p><p>çok uzaklarda çok çok uzaklarda kendimden kendim</p><p>yanar içinde dev bir çınar</p><p>hıçkırıkları duyuluyor canavarın</p><p>bir ayinde ağlıyor</p><p>avını yemek üzereyken </p><p><br /></p><p><br /></p><p>köşeden çıkıp geliyor ansızın çırılçıplak insan</p><p>elinde ucuz hikayeler</p><p>*</p><p>*</p><p>*</p><p>görüşürüx</p><p>hep yarerım...</p><p><br /></p><p><br /></p>Karşıt Kültür Bloghttp://www.blogger.com/profile/16212651936514183938noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5915430421829090982.post-89131797127491662012023-06-20T16:27:00.000-07:002023-06-20T16:27:34.210-07:00İYİ OLAN HİÇBİR ŞEYİN OLMAMASI VE ANLAŞILMAMAK İÇİN ÖZEL ÇABA GEREKTİRMEYEN ZAMANLARA TAM BOYDAN GİRİŞİM ÜZERİNE REZİL BİR DIŞAVURUM<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhVvvdagueL8__LlaHs6ilKlra51phxVPIPd3MrKek1KOccdGSKvY2CSV9AqCxFInGat16YthwAzMUGaFCNrTHWpKH0pO3E7og3DB6gqx-dXXvWyMNPg5yySH_SmV-XB0WCcUGD1XZIg8_Y2JG1Lnl5rzGiHEWd6N7BN3Z_SsYvE9uruO2hSC2SZgv5zfk/s612/istockphoto-1321669280-612x612.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="408" data-original-width="612" height="368" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhVvvdagueL8__LlaHs6ilKlra51phxVPIPd3MrKek1KOccdGSKvY2CSV9AqCxFInGat16YthwAzMUGaFCNrTHWpKH0pO3E7og3DB6gqx-dXXvWyMNPg5yySH_SmV-XB0WCcUGD1XZIg8_Y2JG1Lnl5rzGiHEWd6N7BN3Z_SsYvE9uruO2hSC2SZgv5zfk/w516-h368/istockphoto-1321669280-612x612.jpg" width="516" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div>Selamlar,<p></p><p>yalnızca yaşıyorum. var olmaktan öteye geçemiyorum. </p><p>bazı çok kısa aralıklarım var. o aralıklarda düşünmek için ne kadar zamanım var onu düşünüyorum. bunu düşünürken de zaman bitiyor zaten.</p><p>uzaklarda, çok uzaklarda, zamanın da geçmişe yönelik uzak olanında vardığım bir çeşmeyi düşünüyorum.</p><p>hala akıyor mudur merak ediyorum.</p><p>ben geçtim yanından. belki yüzüme, ellerime biraz su serptim, belki içine düştüm olmayan zamanın içine düştüğüm gibi.</p><p>yanından inekler geçti, insanlar geçti, zamanlar geçti, zamanı olanlar geçti, olmayanlar geçti. zamanın kendisi geçti.</p><p>hala akıyor mudur o çeşme düşünüyorum.</p><p>yalnızca düşünmek için düşünüyorum.</p><p>hala düşünebiliyor muyum diye düşünmek için düşünüyorum.</p><p>sonra geçiyor zaman çok kısa aralıklarda. içtiğim içkinin esaretine düşüyorum.</p><p>yola düşemiyorum bir tek. yollara, dağlara düşemiyorum.</p><p>dedim ya, yalnızca var oluyorum artık. yalnızca yaşıyorum. yaşamak için çalışıyorum. </p><p>başka da bir şey yok.</p><p>yavaşça sonlarına geliyoruz artık bu bitmez denilen macera olarak adlandırdığımız gençliğin.</p><p>çünkü tüketiyorum her geçen gün.</p><p>tükettiriyorum karşılığında zamanımı dahi verdiğim, içine düştüğüm deliğe.</p><p>geberiyorum.</p><p><br /></p><p>Akşam arıyorum ikipaket ismail'i.</p><p>-Alo ismail ikipaket ismail- </p><p>+Ben Raşit kim tanımıyorum ağabey. Ben kendimi bile tanımıyorum. Bana sen şu kişi olacaksın derler o olurum. Ben küçük hesapların adamıyım. İşimi tapar avantamı alır kaçarım. Bugün pezevenk, yarın fok balıklarının hayatını savunan Lubunya Nuri, ertesi gün trans Niyazi'yim ağabey. Ben böyleyim abi, böyle yaşarım.</p><div>+ Ne anlatıyorsun oğlum sen? Benim ben mübellanın otuz iki yerinden bıçakladığı kuşkonmaz selami</div><div>.</div><div>.</div><div>.</div><div>.</div><div>.</div><div>.</div><div><br /></div><div>Sonra çözüyorum olayı. Eski bir mercedesin içinde yarım açılan tavandan üzerime ince bir yağmur başlarken.</div><div><br /></div><div>Yolumuz önünde sonra bir...</div><div><br /></div><div>Senle benim, benle senin </div><div><br /></div><div>Benim içimdeki benim.</div><div><br /></div><div>Ya da yolunda giden hiçbir şey yok. Ellerimle söndürdüm tek tek aydınlığa yol alan mumları. Ellerimle boğdum tek tek ışık saçan günleri kapkara yastıklarla. Farkında değildim, hala da olmadığım geçip gidenin, gelen güzelliklerin.</div><div><br /></div><div>Tek tek bitirdim iyi olan her şeyi kendim için.</div><div><br /></div><div>Şimdi sadece salınıyorum, sallanıyorum, savruluyorum onlara ne yapacağımı bilmeyen insanların arasında.</div><div><br /></div><div>Haberiniz olsun. </div><div><br /></div><div>Selamlar olsun sana hayatının dönüm noktasındaki çocuk. Toysun, heyecanlısın, çok hesap kitap peşinde değilsin. İnce işlere pek yanaşmazsın, stratejik yolları takip etmezsin, kendi kafana göre hareket edersin. İnsanların umurunda olmayacak şeyler senin de umurunda değil. An içindesin ve onu yaşıyorsun. Ondan başkasını düşünmüyorsun. Selam olsun sana çocuk.</div><div><br /></div><div>ama hiçbir şeyin farkında değilsin. Kendine yaptığın tüm kötülüklerin anası da sensin babası da sensin.</div><div> </div><div>Haberin olsun.</div><div><br /></div><div><p>O geri dönecek, hem de öyle kesin net, fuel density'nin 0.8 olduğu gerçekliğini ufak bir acemilikle söylemek gibi.</p><p>Ama neyse, Harlem nehrinde iki kere yıkanmaz derler. </p><p>30'dan önce bakacağım ona bir, kurumuş olan o nehri, bin bir kere lanetlenmiş yokuş yukarı koşan azgın köpekler gibi coşturacağım.</p><p>Yemin ederim az kaldı.</p><p>Ben bir şey anlamadım.</p><p>Siz de anlamazsanız çok iyi olur. Anlaşılmak istemem.</p><p>Belki kalp krizi geçiririm diye yalan yanlış sık sık dolorex içtiğim günlerden, değerini bilmediğim o güzel günlere dönüş bileti için kendimi Tanrıya yalvarırken bulmak istemem.</p><p>İstemiyorum.</p><p>Bu kutsal kelime için.</p><p>Haberim yok. </p><p>Siz şimdilik bekleyin benim gibi.</p><p>Benim de aynısını yapmaktan başka hiçbir çarem yok zaten.</p><p>Görüşürüz.</p><p>Hep yarım...</p><p>Bildiğiniz gibi.<br /></p></div><div><div><br /></div><div><br /></div></div><p><br /></p><p><br /></p>Karşıt Kültür Bloghttp://www.blogger.com/profile/16212651936514183938noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5915430421829090982.post-56733951171706993482022-05-18T14:51:00.000-07:002022-05-18T14:51:08.418-07:00ANLAŞILMAMAK İÇİN ÇABALAYANLARIN CEHENNEMİNE AĞIT<div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiKctI5cN_QUoZJaR0G5q30hLV-cKLp4uE1zSPnRatsax7MS3bm5Fswb-e6c8EfvxMzNfo8JNbzdduLKUSDJxq0Qsjy3MLC_TmKGUeMfQfBesZ0r_g0EYeCuse4OOeInxAZ2HrSjaICJrTGTiP-ncz8DfD6AkZZm4pgQfvtQvDFnqcukUqtzsyIWHSU/s720/630742-alamy-gd2hgy-e182312e0e058398e7613f769f902ba0.webp" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="405" data-original-width="720" height="304" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiKctI5cN_QUoZJaR0G5q30hLV-cKLp4uE1zSPnRatsax7MS3bm5Fswb-e6c8EfvxMzNfo8JNbzdduLKUSDJxq0Qsjy3MLC_TmKGUeMfQfBesZ0r_g0EYeCuse4OOeInxAZ2HrSjaICJrTGTiP-ncz8DfD6AkZZm4pgQfvtQvDFnqcukUqtzsyIWHSU/w539-h304/630742-alamy-gd2hgy-e182312e0e058398e7613f769f902ba0.webp" width="539" /></a></div><p class="MsoNormal">Bir his, yalnızca çok uzun bir suredir her şeyin boşa
olduğuna dair.</p><p class="MsoNormal">Bitince ve geri dönüp bitişine, bitişinden sonraki birkaç
haftalık o sisli kafa üstü dumanlı havasına baktığımda ulan ne büyük zaman
kaybı!</p><p class="MsoNormal"> Ulan ne büyük aptallık ahh diyerek gece uyumaya çalışırken gözlerimi
çıkarıp atma isteği.</p><p class="MsoNormal">Başka neler neler yapabilirdim hissi. Hayır. Başka bi
sikim yapamazdın. Yine aynısını yapardın. </p><p class="MsoNormal">Ya da bilmiyorum bu his de az önceki
gibi koca bir yalan olabilir. Belki de bambaşka bir yaşayış, tecrübe ediş olabilirdi.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">5. Tekila shot'ın heyecanı gibi, duman altı bir araba tavanına
kafamı vururcasına bir heyecanla çekim alanıma yürüyen bir etin heyecanı da
olabilirdi. 20-30 belki de 40. 40 zor ama 20-30 kesin. Nah kesin.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Bilmiyorum bir gün canım çok sıkılacak. Sonra biraz iyi
olacak. Biraz daha iyi biraz daha iyi derken. Yıllardır tekleyen motor sonunda
bağlanmış yosunundan kurtulup yürü be amınakoyim diyecek gibi. Belki hiç demez.
Belki yosuna bağımlıdır.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Belki değildir ama halledicez be. Öyle ya da böyle.
Rehberlere hep inanmış, insanlara çabuk güvenmişimdir. Bu şekilde yaşayacağız
belki de yaşanması gerekeni. Yaşanması gereken bambaşka bir şeydir belki de.
Bakacağız… <o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Bir sikimi halledemeyeceksin bu arada. Söyleyeyim de baştan.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Böyle gelmiş böyle gider derler ya. O hep daha kötü gider.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Çok uzun süredir her şeyin boşa olduğuna dair sinyaller,
yeni başlangıçlarla gelmeyecek. Çünkü insan denen zerzevat her zaman öylesini
hayal eder.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">İnsan, öylesine hayalcidir ki, istediğini hayal etmekten gözü
kör olmuştur.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Olma ihtimali daha yüksek olanı, göz göre göre olacak olanı,
gelmekte olanı görmez.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Ben görmem mesela. <o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Görebilen varsa yarın gelsin hızlandırılmış mehdi kursuna
kaydını yapayım.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">6 aylık peşin ödeyeyim ayın 5inde.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Maaş daha yatmadı. O yüzden yavaş gelsin.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Neyse şimdi başka şeyler düşünelim.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Dünyanın öbür ucunda benimle aynı anda çubuk sigarasını
dudağının kenarına yerleştirmiş, tek gözünü dumandan sakınmak için kısmış,
kaşlarını çatmış, klavyeye taze göte şaplak atar gibi vurarak yazı yazan başka
insanları düşünelim.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Düşündük bitti.<o:p></o:p></p></div><div>Şimdi yolun başındayız. Yolun daha başından önceki patikanın bile başındayız. Yolun başında çok ilerdeyiz. Bir dalgaya karşı yüzüyoruz. Akıllıca davrandığımızı düşünerek, dalga geri çekilirken onu kovalarcasına ona karşı yüzerek ileri atılıyoruz. Böylece biraz mesafe alabiliyoruz. Sonra dalga vurduğu gibi güm! </div><div><br /></div><div>ya sikerler ne anlatıyorsun akşam akşam.<p></p><p><br /></p><p>Telli bir sazın kavuğunun içinde terleye terleye ileri geri inleyerek ayetler okuyorum. Şeytanlar dört bir yanımda, sağımda solumda vasatlık, saygısızlık, rezillik, bin bir kere kepazelik.</p><p>Şeytan bundan evladır diye bilirdim. Yanlış bilirmişim bir çok şeyi.</p><p>Şimdi bir dağ eteğinde dört bir yanından pirüpak şelaleler akan bin bir gizemle gizli saflık içinde olmaktı zamanın farkında olmamak.</p><p>Ancak burada gelmiş çok küçük hesapların peşinde koşuyorum.</p><p>Yaşanmış ve yaşanacak ne varsa hepsi uzakta ve heyecan uyandırmayan elli ila yüz Türk lirası kadar değerli gözüküyor. Uzakta çünkü her şey uzakta.</p><p>Dağlar, ULAN EY DAĞLAR, gömülün ulan denizlere. GÖMÜLÜN TAM ŞİMDİ GÖZÜMÜN ÖNÜNDE.</p><p>Birer ufak çıkıntı yahut yüzeye ulaşamamış başarısız birer yükselme olmaktan öteye geçmeyin. Çünkü hiçbir anlamı yok, yani öylesine anlamı yok ki inanamazsınız ellerinize bulaşan kanlara gelen hiçlikten.</p><p>Bir makinenin başında, açık yaraların beklemiş ve kurumuş kanları, sarkan derileri, parça<br />lanmış dokuları ve iğrenç kokuları ile inleye inleye vuruyorum yine belli belirsiz harflerin üstüne.</p><p>Ne yaptığımı ben dahil kimse bilmiyor.</p><p>Ben dahil kimse anlamıyor.</p><p>Anlatamıyor da. </p><p>Yalnız böyle olunca daha tatmin oluyor insan. </p><p>ANLAŞILMAK CEHENNEMDİR</p><p><br /></p></div><div><span face="TwitterChirp, -apple-system, BlinkMacSystemFont, Segoe UI, Roboto, Helvetica, Arial, sans-serif" style="color: white;"><span style="background-color: #15202b; font-size: 23px; white-space: pre-wrap;"><b><br /></b></span></span></div><div><span face="TwitterChirp, -apple-system, BlinkMacSystemFont, Segoe UI, Roboto, Helvetica, Arial, sans-serif" style="color: white;"><span style="background-color: #15202b; font-size: 23px; white-space: pre-wrap;"><b><br /></b></span></span></div><div><span face="TwitterChirp, -apple-system, BlinkMacSystemFont, Segoe UI, Roboto, Helvetica, Arial, sans-serif" style="color: white;"><span style="background-color: #15202b; font-size: 23px; white-space: pre-wrap;"><b><br /></b></span></span></div><div><span face="TwitterChirp, -apple-system, BlinkMacSystemFont, Segoe UI, Roboto, Helvetica, Arial, sans-serif" style="color: white;"><span style="background-color: #15202b; font-size: 23px; white-space: pre-wrap;"><b><br /></b></span></span></div><div><span face="TwitterChirp, -apple-system, BlinkMacSystemFont, Segoe UI, Roboto, Helvetica, Arial, sans-serif" style="color: white;"><span style="background-color: #15202b; font-size: 23px; white-space: pre-wrap;"><b><br /></b></span></span></div><div><span face="TwitterChirp, -apple-system, BlinkMacSystemFont, Segoe UI, Roboto, Helvetica, Arial, sans-serif" style="color: white;"><span style="background-color: #15202b; font-size: 23px; white-space: pre-wrap;"><b><br /></b></span></span></div><div><span face="TwitterChirp, -apple-system, BlinkMacSystemFont, Segoe UI, Roboto, Helvetica, Arial, sans-serif" style="color: white;"><span style="background-color: #15202b; font-size: 23px; white-space: pre-wrap;"><b><br /></b></span></span></div><div><span face="TwitterChirp, -apple-system, BlinkMacSystemFont, Segoe UI, Roboto, Helvetica, Arial, sans-serif" style="color: white;"><span style="background-color: #15202b; font-size: 23px; white-space: pre-wrap;"><b><br /></b></span></span></div><div><span face="TwitterChirp, -apple-system, BlinkMacSystemFont, Segoe UI, Roboto, Helvetica, Arial, sans-serif" style="color: white;"><span style="background-color: #15202b; font-size: 23px; white-space: pre-wrap;"><b><br /></b></span></span></div><div><span face="TwitterChirp, -apple-system, BlinkMacSystemFont, Segoe UI, Roboto, Helvetica, Arial, sans-serif" style="color: white;"><span style="background-color: #15202b; font-size: 23px; white-space: pre-wrap;"><b><br /></b></span></span></div><div><span face="TwitterChirp, -apple-system, BlinkMacSystemFont, Segoe UI, Roboto, Helvetica, Arial, sans-serif" style="color: white;"><span style="background-color: #15202b; font-size: 23px; white-space: pre-wrap;"><b><br /></b></span></span></div><div><br /></div>Karşıt Kültür Bloghttp://www.blogger.com/profile/16212651936514183938noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5915430421829090982.post-41566489622521137772021-05-03T15:44:00.043-07:002022-05-18T15:41:34.123-07:00Peygamberin Alnına 50'lik Yapıştırmış Bedevilerin Memleketleri<p> Çok kötü bir akşam. Çok kötü. Öyle böyle değil. Ellerinde dikenli zincirlerle vurulmuş at cesedi kırbaçlayan Death metal gruplarının solistleri kadar kötü. Onların Junky kız arkadaşları ve ergenliklerini geçirdikleri odanın yatağının altındaki kaskatı çoraplar kadar kötü. </p><p>Kendinden, yaşamından, yıllarından ve feda etmeye çekindiğin yüzbinlerinden feda etmek isterken, tam aksine alacaklı konumuna düştüğün/düşürüldüğün memleketler kadar kötü. Peygamberin alnına ellilik yapıştırıp, hiç olunmaması gereken masalarda zil zurna sarhoş yaradana ters giden bedevilerin sonları kadar kötü, ait olunamamış, benimsenememiş memleketler kadar kötü bir gece.</p><p>Bu memleket ki ah bu memleket, bir davlumbaz fırının rölanti ısısında ağır ağır kaynayan suda pişen domuz kelleleriyle dolu tencereleriyle, dört bir köşesine çökmüş eli palalı, maki örtülü bıyıkları, karanlık kuyu gibi zihinleri ve içinde binlerce kez boğup boğup dirilttikleri, sonra yeniden boğdukları Yusuflarıyla bu memleket; ayaktan başa kazığı tersten yiyip anne karnından damgasını yiyerek çıkmış akıl hastalığı damızlıklarının ören yeridir.</p><p>Şimdi bir yokuştan aşağı, ayaklarım, götümün gün yüzü görmemiş loplarına vura vura koşuyorum. Arkadaşlaaaaar! Arkadaşlarrr! heyyy! Hasan nerede boğuldu?</p><p>Onu ellerimizle gömdük kaptan. Onu ellerimizle elimizin gitmeye, götümüzün yemeye var olmadığı uzak diyarlardaki vicdanımızda birer kuple rahatlatıp geri getirdik ve boğduk. </p><p>Biz, toprağa tükürsen bereket fışkıracak bu binlerce metrekareyi parsel parsel Allah'ımız yokmuşçasına, Allah'ımızı yok sayanlara sattık. </p><p>Biz, bize gönderilen uyarıları, terleye terleye mastürbasyon yapan bir ergenin telefonuna gelen bildirimleri kaygan elleriyle geri ittiği gibi geri ittik.</p><p>Biz, o uyarıların ete kemiğe bürünmüş hallerinin her birini -ki en az elli tanelerdi, ellisinin içinde elli alem vardı- yaktık, kül ettik.</p><p>Toprağa gömmekten bile imtina ettik, vazgeçmişliğimizin, boş vermişliğimizin meydanlarında sere serpe kavruk tenleri ve barutla karma karışık kızarmış etleriyle sergiledik.</p><p>Biz, peygamberin alnına yaradan'ın şükür şükran masasında ellilik takmış bedevilerin memleketlerine sahip olduk.</p><p>Bu memleketler ki toprağından bin bir bereket fışkıracak tükürsek,</p><p>ama dillerimiz, yalnız ve yalnız ait olduğumuza zehir zemberek küfürlerle dolu.</p><p>tükürsek, ciğerimiz sökülür, dostun canı çıkar, yerlere kapanırız ancak tövbe etmeyiz</p><p>ama ellerimiz çivilerle delik deşik, kapansak tutunamayız bu bahşedilmiş topraklara,</p><p>dokunamayız yanar avuç içlerimiz.</p><p>Biz, peygamberin alnına kravat bağlamış dans ederiz halen halet-i ruhiyemiz gamsız ve sadakatsiz iken.</p><p>Biz nasıl biliriz ki doğru ile yanlış nasıl ayırt edilir?</p><p>Biz kendimizin dahi bizzat yanlış olduğunun farkına varmamışken...</p><p><br /></p><p><br /></p><p><br /></p><p><br /></p><p><br /></p><p><br /></p><p><br /></p><p><br /></p><p><br /></p><p><br /></p><p><br /></p>Karşıt Kültür Bloghttp://www.blogger.com/profile/16212651936514183938noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5915430421829090982.post-12499385429237479022020-12-11T08:26:00.000-08:002020-12-29T14:28:33.333-08:00Eşim Öldüğünden Beri Kanepede Yatıyorum<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjrqULnV2P3qAwP3KzijMb18QtQlgcEi7Hz2DieHTYol-1lJMb9l9J_kl9LzfPacQI3RTXXKXJDRqVDGfYNIluIm0C4bmqWR4n5oL2bjuR9pRYfJYEMCE_hdTXFNodS8JB1YhhbUzIUjXM/s2552/Emx2g8BXUAMf0hF.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1232" data-original-width="2552" height="309" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjrqULnV2P3qAwP3KzijMb18QtQlgcEi7Hz2DieHTYol-1lJMb9l9J_kl9LzfPacQI3RTXXKXJDRqVDGfYNIluIm0C4bmqWR4n5oL2bjuR9pRYfJYEMCE_hdTXFNodS8JB1YhhbUzIUjXM/w640-h309/Emx2g8BXUAMf0hF.jpg" width="640" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div> Ben anlamam<p></p><p class="MsoNormal"><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p>
<p class="MsoNormal">Nasıl uyur insan bilirken ayak parmakları kırık bir
dilenciyi<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Evsizlerin üşümesi çöker üstüne taş yastıklarda<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Nasıl uyur insan <o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Döverken çocuğunu üst katta bir anne<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Tırnakları morarmış askerler koşar rüyalarına<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p>
<p class="MsoNormal">Ben anlamam<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Çünkü eşim öldüğünden beri kanepede yatıyorum<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Kapının önünde kulakları kesik bir köpek<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Ve her bağırdığımda
kaldırıyor kulaksız kafasını<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Hala duyabildiğine şaşırmıyor<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Morarmış tırnaklar ve kırık parmaklarla yaşayan dilenci
askerler gibi<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p>
<p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p>
<p class="MsoNormal">Eşimin ruhu hâlâ yatak odasında<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Ama ben<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Kanepede yatıyorum<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Yaylarını eskittim üç akşamdan sabaha<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Gün aşırı sade maden suyu içip <o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Kotla giriyorum yatağa<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p>
<p class="MsoNormal">Eşim öldüğünden beri kanepede yatıyorum<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Şaraba su katıyorum<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Sigarayı da yarıda atıyorum<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Kulakları kesik köpeğimle<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Tüm gün kafamda kuruyorum<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Bir mezar taşı önünde ellerimi bağlamış duruyorum<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p>
<p class="MsoNormal">Yorganı daha sert boğuyorum<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Bir çocuğun karıncayla tanıştığı ve <o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">İlk görüşmelerinde onu öldürdüğü gibi<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">öldürüyorum yorganı<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Sonra kendi haline geri geliyor<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Eşim geri gelmiyor<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Kanepe günden güne eskiyor<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p>
<p class="MsoNormal">Sararmış battaniyemi kafama kadar çekiyorum<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Karanlıktan karanlık yaratıyorum<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p>
<p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p>
<p class="MsoNormal">Ve özlüyorum suçlusu olmayı<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Yoktan yere çıkardığım savaşların<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p>
<p class="MsoNormal">Sarhoşu olmayı<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Gece yarısı banliyö trenlerinin<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p>
<p class="MsoNormal">Bir bankına çöküp dinlemeyi<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Dönen kafamı<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Terkedilmiş şehirlerin<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p>
<p class="MsoNormal">Eli kolu kesik ağaçların<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Bahara vereceği sürgünü beklerken öldü eşim <o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p>
<p class="MsoNormal">Çınarlar yükselecek bahçemizde cevizlerden büyük<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Ben kanepede yatacağım<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Ta ki kuruyana dek<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p>
<p class="MsoNormal">Ben kanepede yatacağım <o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Bir topun peşinden koşup ölmeyene kadar dilenci çocuk<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p>
<p class="MsoNormal">Gideceği tek yer<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Er gazinosu olana kadar askerlerin<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p>
<p class="MsoNormal">Ben kanepede yatacağım<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Ta ki kuruyana dek cevizleri geçmiş sürgün dalları<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p>
<p class="MsoNormal">Ben kanepede yatacağım <o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Ulaşana kadar eşimle bir olacağımız o yüksek bahçeye<br /><o:p></o:p></p><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div>https://open.spotify.com/track/0WNyq9XhfmHMxMhMelh0c0?si=Cs9NVKZ2SwGBaR54vRP5TA</div><br style="background-color: white; color: #202124; font-family: Roboto, Arial, sans-serif; font-size: 16px; font-variant-ligatures: none; letter-spacing: 0.1px; white-space: pre-wrap;" /><br style="background-color: white; color: #202124; font-family: Roboto, Arial, sans-serif; font-size: 16px; font-variant-ligatures: none; letter-spacing: 0.1px; white-space: pre-wrap;" /><br style="background-color: white; color: #202124; font-family: Roboto, Arial, sans-serif; font-size: 16px; font-variant-ligatures: none; letter-spacing: 0.1px; white-space: pre-wrap;" /><br style="background-color: white; color: #202124; font-family: Roboto, Arial, sans-serif; font-size: 16px; font-variant-ligatures: none; letter-spacing: 0.1px; white-space: pre-wrap;" />Karşıt Kültür Bloghttp://www.blogger.com/profile/16212651936514183938noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5915430421829090982.post-37473976499167326532020-08-06T14:11:00.003-07:002020-12-29T14:28:37.975-08:00Gıcır abi, 2 lira 30 Kuruş ve Cehennemin Dibi<div class="separator" style="clear: both;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjV-z5SiGiLpYR7uJbIbt2trqcnpE2NWcPWeu_raMn-6ckJTUe3qKN7Mmn3gZwJProGuDE0MNh1_0ApLt193VU0FBGNLBVgifVckxX_X0BOKhW2FDtaBYRxKhNUH_OD5bHdhpKKAfwUHlc/s500/IMG_20200803_123515.jpg" style="display: block; padding: 1em 0px;"><img border="0" data-original-height="409" data-original-width="500" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjV-z5SiGiLpYR7uJbIbt2trqcnpE2NWcPWeu_raMn-6ckJTUe3qKN7Mmn3gZwJProGuDE0MNh1_0ApLt193VU0FBGNLBVgifVckxX_X0BOKhW2FDtaBYRxKhNUH_OD5bHdhpKKAfwUHlc/s0/IMG_20200803_123515.jpg" /></a></div><div><br /></div><div><br /></div>Sokağa çıkıyorum, ellerimden odun kömürü kiri ile soyulmuş derilerim sarkıyor. Sonra sokak ortasından bir dolmuş kalkıyor cehennemin ta dibine.<div>Cepte sadece 2 lira 30 kuruş. Öğrenciyim diyorum. Öğrenmek istemiyorum noldu? Neden oldu öğrenmek istemiyorum. Birden bire niye böyle oldu, nasıl oldu, ne buna neden oldu öğrenmek istemiyorum ama öğrenciyim. Evet öğrenciyim hiç bilmek istemediğim şeylerle dolu heybem. Öğrendiklerimin kamburu altında ezilen bir öğrenciyim. Abi öğrenciyim!!!</div><div><br /></div><div>Dolmuşçu abi dirsekleri soyulmuş deri ceketinin içinde gıcır gıcır ederek dönüyor omzunun üstünden. Alıyor dolmuşa. Cehennemin dibine gidiyoruz sanırım. Ben, hepsinin sonunun aynı olduğunu öğrenene kadar gidiyoruz. Cehennemin dibine gidiyoruz. Ben, yaşlı bir adam, gıcır gıcır dolmuşçu. Daha yeni açılmış paketi dolmuşçu abinin. Ama hep dışarıdan ellemişler. Palaskasında umut tohumları taşıyor daha paketi açılmadan eskimiş gıcır gıcır dolmuşçu.</div><div><br /></div><div>Dirsekleri soyulmuş iri kıyım deri ceketli dolmuşçu abi. Öğrenci değil o ama. Öğrenmiş hepsinin sonunda ne olduğunu. Cehennemin dibine günde 5 sefer düzenliyor. Şeytanlarla dost olmuş artık. Allah'ın belası kafede sonsuza kadar rezerve masası varmış. Zıkkım içiyorlar boyuna akşama kadar.</div><div><br /></div><div>Akşam da yok ama. Olmuyor bir türlü akşam. Gitmiyor güneş tepemizden. Gıcır gıcır ama derisi soyulmuş deri ceketini de çıkarmıyor dolmuşçu abim. </div><div><br /></div><div>Cehennem diyor, bilinenin aksine en soğuğudur. Bilmeyen sıcak zanneder, hepsinin sonunun aynı olduğunu bilmeyen...</div><div><br /></div><div>Abi diyorum cehennem neresidir? Hiç gitmedim. Bu ilk olacak hayırlısıyla.</div><div><br /></div><div>O dakika, direksiyonu ormanlık alana kırıyor. Putları tek tek yıkar gibi ağaçları kökünden söke söke ilerliyoruz.</div><div>Dolmuşçu abi; önce şu ağacın altında bileklerimi keseceğim. Sen de kendine yüksek bir taş al kendini asacaksın diyor.</div><div><br /></div><div>Tamam diyorum hemen. Tamam!</div><div>Gıcır abi bana bir görev verdi. Bana bir sorumluluk verdi. Ben ki; bir kokuyu, kan dolu bir yağmur oluğunu ya da küçük çamurlu ayak izlerini takip eden bir köpeğim. Niye takip ettiğimi bilmem ama mutlaka takip ederim.</div><div><br /></div><div><br /></div><div>İşte bu ben, bir sorumluluk, bir görev karşısında koşulsuz şartsız tamam demekten başka ne yapabilir ki?</div><div><br /></div><div>Gıcır abi ceketini muntazam bir biçimde çıkarıp ağaç dalına astığı vakit yaşlı amca dolmuştan inip yağlı bir urgan getirdi.</div><div>Sen ki daha hepsinin sonunun aynı olduğunu bile bilmeyen aptal genç; senin kafan kalındır, yağlı urganı al da geçir boynuna bakalım dedi.</div><div><br /></div><div>Gıcır abi o sırada evcil bir ayıyı seviyordu köşede. Yaşlı adam dolmuşun kırmızı Ankara pavyonları tarzı led ışıklarını sökerken ben de taşın üstüne çıktığım gibi bıraktım kendimi aşağı. </div><div><br /></div><div>Boynum kırıldı biraz titredim. Gözlerim hala görüyor ama aklım yok gibiydi. Çok içmiş ama uyumamış gibiydim.</div><div><br /></div><div>Belirli belirsiz bir ateş gördüm. Gıcır abi ve ya<div class="separator" style="clear: both;"><br /></div>şlı adam ateş başına oturmuş Levent Yüksel'den Medcezir şarkısını söylüyorlardı.</div><div><br /></div><div>Bu ne? dedim gıcır abi nedir olayımız?</div><div><br /></div><div>Bu, saba makamıdır aslanım dedi. Sen bilmezsin. Dört katlı bir apartmanda öldüm ben. Helvam soğuk diye babam annemi dövdü cesedimin önünde.</div><div>Neyse, gün doğmak üzere, yola koyulmak lazım. </div><div><br /></div><div>Tamam dedim abi. Ben sürerim. Siz biraz kederli gözüküyorsunuz.</div><div><br /></div><div>Yok, sen burada kal. Burası cehennemin dibidir dedi. Ben daha arabayı durağa teslim edeceğim. Biraz çiğ sucuk kemirip, duraktan hayırsız gençlerle bir iki duble bir şey içip eve dönüp karımın yanına yatacağım. Benim yolum da cehennemin dibidir aslında ama hepsinin sonunun aynı olduğunu bilenlerin cehenneminin dibi...</div><div><br /></div><div>Ben orada kaldım. Bir açıklama bekledim. Boynum kırık, gözlerim zar zor görüyor ve sönmek üzere olan bir ateş yanıyor. Bir açıklama bekledim. Öğrenciyim abi ben!!</div><div><br /></div><div>O sırada sarhoş bir sincap gelip çeneme tutundu. Parmak uçlarını hafiften ıslatıp gözlerime sürdü. Gözlerim tamamıyla açıldı. Kendini Tanrı diye tanıttı ama pek ihtimal vermedim tabii.</div><div><br /></div><div>İşte cehennemin dibi budur evladım dedi. </div><div><br /></div><div>Cehennemin dibi nedir Tanrım dedim.</div><div><br /></div><div>Öğrenciyim ben bilmiyorum Tanrım dedim. Öğretsin diye yalvardım.</div><div><br /></div><div>Sonra boynumdaki ilmiği çözdü. Yere düştüm ve öldüm.</div><div><br /></div><div>Yeniden doğduğumda bir dolmuşun içindeydim. Yırtık parkalı, hareket ettikçe haşır huşur ses çıkaran bir dolmuşçu abi ve genç bir kız vardı. Ormana doğru gidiyorduk.</div><div><br /></div><div>El ve ayak bileklerimden bağlanmış kurbanlık koyun gibi yatıyordum en arka beşli koltukta. </div><div><br /></div><div>Sonra dolmuşa genç bir adam bindi.</div><div><br /></div><div>Abi öğrenciyim 2 lira 30 kuruşum var dedi. Annem dedi 30 yıl çalıştı devlet babaya ama elde var sıfır. Napalım abi nasıl çözelim bu işi. 2 lira 30 kuruş var. 20 lira için kırmazsın beni dimi?</div><div><br /></div><div>O vakit parkalı dolmuşçu kendi boynunu kırdı.</div><div><br /></div><div>Genç adam beni gördü. Kedi gibi ciyaklıyordum ellerim bağlı.</div><div>Aaaa dedi ne kadar marjinal bir tayfayız. Bakın şimdi bir planım var. Aklınızı şu kutuya koyarsanız sizi alır rakı ciğere götürürüm. </div><div><br /></div><div>Sonra ben götümden konuşmaya başladım.</div><div><br /></div><div>Senin daha 20 kuruşun yok. Rakı ciğer nedir aslanım? Ben de bu devlete Allah'ın her günü sövdüm. Bak şimdi annenin 30 yıllık boş elini öptürme bana. Tepemin tasını attırma.</div><div><br /></div><div>O sırada canım yanmaya başladı. Dolmuşa binen genç adam yorgun ciğerimi sökmeye başlamıştı. Sanki üstümden bir yük kalkar gibi oldu. Sonra iki katıyla geri çöktü tabii.</div><div><br /></div><div>Abi, parkalı abinin zuladan çeyrek litre çıktı. Senin ciğeri de pay ettik mi buluruz be kafayı ne dersin dedi.</div><div><br /></div><div>Çiftleşme dansı yapan guguk kuşu gibi salladım kafamı.</div><div><br /></div><div>Genç adam sizi en usta ciğerciye götüreceğim dedi.</div><div><br /></div><div>Parkalı abi uyandı o sırada, içim geçmiş gençler kusura bakmayın dedi. İçimden geçtiler boynumu kırınca.</div><div><br /></div><div>Nasıl!!!! diye yükseldim arka koltuktan. Yirmi tane bebek aynı anda ağlıyordu sanki ben konuşurken.</div><div><br /></div><div>Oğlum dedi; bilmiyor musun sen salak mısın? İntihar bekçisi var yukarıda. Kendi boynunu kırarsan yarım saat cezalı alanda beklersin. Ben de o sırada bizim gıcır abiyle zıkkım içtim Allah'ın belası kafede.</div><div><br /></div><div>Heee dedim tamam o zaman. Gıcır abi kimdir onu bile sormadım. O halde sür şu adamın dediği usta ciğerciye.</div><div><br /></div><div>Yolda tangır tungur gidiyorduk. Genç kız hiç konuşmuyordu. Sürekli tuzlu limon yeyip parmak uçlarını yalıyordu.</div><div><br /></div><div>Sonra ormanda küçük bir kamp ateşinin başına geldik.</div><div><br /></div><div>Usta ciğerci çığlıklar atarak ormanın içinden geldi. Arkamda bir yere kondu. Ben o sırada ateşi tekrar canlandırmaya çalışıyordum. </div><div>Ellerim odun kömürü olmuştu. Derilerim soyuluyor, bileklerimden sarkıyordu.</div><div><br /></div><div>Arkamı dönmemle sarhoş sincabı görmem bir oldu. </div><div>ULAN TANRIM NOLUYOR YA ? dedim.</div><div>Parmağını dudağına götürüp susmamı söyledi.</div><div>Sonra başımı okşadı.</div><div>Bir anda öldüm.</div><div><br /></div><div>Sokağın ortasında uyandım. </div><div>Cepte 2 lira 30 kuruş.</div><div>Karşıdan bir dolmuş kalkıyordu. Cehennemin dibine gidiyor...</div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div> </div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div>Karşıt Kültür Bloghttp://www.blogger.com/profile/16212651936514183938noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5915430421829090982.post-48829120782555970372019-10-18T12:48:00.002-07:002020-12-29T14:28:41.686-08:00Apartman Topuklu Kadın'ın Apartmanı<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh9Pk-GXLL_C4byu8IO2lDwQlNy17wyr80kDKnztbW26tKrtLI_JtvVszaNyyTlYZVfSKdDdIEgS-w8Z53MMGig12JQpjqpV4Spxb2io7-9ScrTZaTJj2_DI599juZKvwouYe1s2CNDyY0/s1600/IMG_20190921_161117.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="900" data-original-width="644" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh9Pk-GXLL_C4byu8IO2lDwQlNy17wyr80kDKnztbW26tKrtLI_JtvVszaNyyTlYZVfSKdDdIEgS-w8Z53MMGig12JQpjqpV4Spxb2io7-9ScrTZaTJj2_DI599juZKvwouYe1s2CNDyY0/s400/IMG_20190921_161117.jpg" width="285" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
Karlı dağların eteklerinden aşağı inen, kedi ölümü kadar hızlı bir çığın altındayım. Peygamberlerle boy ölçüşüyor boyum, ölümlerle dans ediyor ruhum. Soldan sağa tam otuz dört adım. Saydım. Saydım ve farkına vardım ki ipliğe bağlı binlerce çay bardağı, bir tüy yumağı ve bir iki üç öğünlük sigara altlığı kadar yakınım ölüme. Ölüme yakınlığımdan yakınmam peygamberlere. Ama onlar dinlemiyor. Onlara göre bir loca var içeride. Çay sigara yapıyorlar. İçleri dolu hep o Arap kağıtlarının. Biliyorum. Yeşil yeşil hepsinin içleri.<br />
<div>
<br />
<div>
Şimdi dağın başında bir kuyruklu piyanoyum ve apartman topuklarına kadar boka batmış bir kadın geçiyor yamacımdan. Etekleri kana bulanmış ulu dağlar ve tam otuz dört adımlık adalardan oluşan bir kentin soylusu gibiyim. Koltuğumun altına sıkıştırdığım iri kıyım bir tütün ve birkaç zaman katili hevesler topluluğu ile toplu intiharlara sürükleniyorum. Sonu bilinmez yolculuklara çıkıyor ve her durakta bir peygamber görüyorum.</div>
<div>
</div>
<div>
Peygamberler peygamberi Süleyman peygamber var oyunun sonunda. Final Round! diyor Tanrı o gür sesiyle. Kadın apartman topuklarından asansörle iniyor en aşağı kata. Kapıcıya verdiği yeni bir Mehdi siparişi varmış. Hala gelmemiş, onu soracakmış. Çok beklersin diyorum içimden. Son peygamber de geçeli çok oldu bu duraktan. Saat başı falan da değil ki bu. Otobüs mü sandın?!</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Arap kağıdını açıp iri kıyım tütünü, hafif uykulu bir kadını yatağına yatırır gibi sere serpe yatırıyorum kağıda. Küçük parmak uçlarımla yuvarlıyorum ve tam da bu sırada daha büyük parmak uçlarıyla birkaç Peygamber geliyor karşıdan. Sen daha örgütlenmedin mi diyorlar. Bak gidelim bizim ofise sana güzel bir yelek ayarlarız. Geç kalan, gelip evde bulamadık diyen ve hatta hiç gelmeyen Mehdi siparişlerini protesto ederiz diyorlar. Varım! diyorum. Sonuçta illegala yakın bir iş. Belki bir kaç Tanrı dayağı yeriz ve daha da kinlenir, daha da yakınlaşırız Tanrı yanılgısına.<br />
<br />
Böyle düşünüyorum içimden. Çıkışta belki köhne bir barda iki bira yuvarlarız diyorlar. Tamam diyorum işte şimdi oldu</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Aaa pardon! Siz ne içiyorsunuz diyorum. Bizde Adıyaman tütünü var diyorlar. Mikro milliyetçiyiz biz. Nemrut'u sırtladık da geldik. Muhabbet böyle uzayıp gidiyor. Eylemi falan unutuyoruz. Direkt bira içmeye gidiyoruz bu birkaç peygamberle. Çok sevdim kerataları.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
Bara girer girmez bir de ne göreyim! Apartmanın asansöründen inen apartman topuklu kadın! Elinde bir ıslak mendil var. Ayakkabılarını siliyor baştan aşağı. Kırmızı rugan bir ayakkabı çıkıyor ortaya. Sivri uçlu topuklarında tütünü biraz daha kıydıktan sonra eline alıyor.<br />
Kağıdı yok. Arap kağıdı uzatıyorum, almıyor. Ben de Arap kağıdı milliyetçisiyim kardeşim! Alsana işte ya neyle saracaksın! demeye kalmadan sağ arka dişlerinin arasına yerleştiriveriyor tütünü.<br />
<br />
Başlıyor çiğnemeye. Önündeki fıstıkları bitirmiş. Boş kaba da tütün suyu tükürüyor. Kuru peçeteyi ona banıp banıp ayakkabılarını siliyor. Kıpkırmızı bir kadın, bembeyaz bir Arap kağıdı, birkaç peygamber, dağın başında bir piyano ve bendeniz Tanrının koca bir kayıp çocuğu... Kala kalıyoruz öyle köhne bir barın ortasında. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
Gözlerim hafiften kararmaya başlıyor. Havadan daha hızlı ve erken hem de. Kalbimi soracak olursanız o çoktan köze dönmüş bile ama konumuz bu değil. Konumuz, közlenmiş soğan ve biberin bir somun ekmek arasında pul biberle ne kadar iyi gittiği de değil. Konumuz bunların hiçbiri değil aslında. Tanrı, peygamberler falan da değil. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
Konumuz ne bilmiyorum ama konumumuz belli. Tanrının unuttuğu bir yer işte.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Neyse ne diyordum?</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Gözlerim hafiften kararmaya başladığında her şey cızırtılı bir şekilde siliniyor alnımdan. Bütün hayat hikayem gözlerimin önünden değil, alnımdan geçiyor. O göz olayı normal insanlar da olur. Ben farklıyım, yeni mehdi adayıyım bir kere. Başvurular yarın başlayacak diyorum kendi kendime. Şimdi hastalanamam. Peygamberlik alımlarına giremezsem, ya ne için yaşamış olurum tam otuz dört adımlık zaman dilimi bunca zaman!?</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Her şey silinirken, kadın kalkıp gidiyor masadan. Kapı önüne çıkıp kapkara bir balgam atıyor yere, birkaç adım sonra kahverengi deri ceketli bir Diyarbakır dolmuşçusuna dönüşüyor. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
Peygamber kankilerim de siliniyor pek tabii.</div>
<div>
Hepsi saç ektirmeye gelmiş Araplara dönüşüyor. Bir anda Ortaköy'e ışınlanıyoruz ve bir adam kornişon turşunun yanına hardal diye sıkıyor beni.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Hop!</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Şimdi hep birlikte bir patatesin içindeyiz.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Yani beynimin.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Beynim patates olmuş beni<br />
m.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Gideyim de bir sigara yakayım.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Sigaraya tam otuz dört adım. Sağdan sola otuz dört adım. Otuz dört. 34.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
</div>
Karşıt Kültür Bloghttp://www.blogger.com/profile/16212651936514183938noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-5915430421829090982.post-83225824796884531652019-09-06T06:16:00.005-07:002020-06-04T12:42:50.636-07:00Merhaba Ben Tanrı<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiUA9yWY9MfHPnkisIP_qUaOfYRFlNFvfxwWySNnaIuKUaY5O3Xl1CRpXexLGH_Fzr-hqcPxyDhY10RBa_VeEljNY7HWQx705efGcbK6dFBefWhOtfcWtu29DA6w69UsI3XAn0a_BtOek8/s1600/IMG-20180209-WA0009.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="801" data-original-width="550" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiUA9yWY9MfHPnkisIP_qUaOfYRFlNFvfxwWySNnaIuKUaY5O3Xl1CRpXexLGH_Fzr-hqcPxyDhY10RBa_VeEljNY7HWQx705efGcbK6dFBefWhOtfcWtu29DA6w69UsI3XAn0a_BtOek8/s400/IMG-20180209-WA0009.jpg" width="273" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<br />
<div class="MsoNormal">
Kıblemin Etna yanar dağına doğru olduğu zamanlardı. Dönüp
dolaşıp geri döneceği yeri bilen bir köpek gibiydim.<br />
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Kınından çıkarılmış
bir kılıç gibiydim. Binlerce bedenin içinden, binlerce farklı hikayenin doğup
büyüdüğü ve sonunu benim getirdiğim hayatların içinden geçsem de geri döneceğim
yerin kın olduğunu bildiğim zamanlardı. <br />
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Büyük iştahlarla oturulan şah sofralarındaki tereyağlı bir
ekmek gibiydim, milyonların taptığı Tanrı tarafından yaratılan, milyonların
dizine kapandığı şahların midesinden geçsem de tekrar bokun içine gömüleceğimi
bildiğim zamanlardı. <br />
<br />
Bin bir farklı surette, bin bir farklı hikayedeydim. Hepsinin
sonunu biliyordum, hepsinin sonunu ben yazmıştım.<br />
<br />
Yeni bir yolculuğa
çıkarken gideceği yeri bilmeyen köleler gibiydim.<br />
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Zalim tüccarların
nasırlı ellerinin ucunda tuttuğu zincirlere bağlıydı kaderim. Ancak tüccarın
kaderini de ben yazmıştım.<br />
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Ben bana en yakın
olan şeydim. Hepimize yakın sandığımız şeydim aslında. Tanrının ta kendisiydim.<br />
<br />
Tanrının ta kendisi olmam yanılgısı hakkında hiçbir fikrim olmadığı zamanlardı.<br />
<br />
Özgür irade sahibi ve kaderini kendi yazdığını düşünen her fani gibi kendimi Tanrı zannederdim.<br />
<br />
Tanrı tarafından unutulduğunun, hatta Tanrının sarhoş bir
sincap olduğunun yani asla var olmadığının, var olmayacağının farkında olmadığım
zamanlardı.<br />
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Her gece evde annesini banyoya kapatıp döven bir babanın
kızıydım. Bazı geceler uyurken Tanrı'ya da iyi uykular dilerdim. Benim uykum
kaçardı, Tanrı'nın zaten hep uyuyor olduğunu bilmeden...</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Sonraları antik çağda bir mamut olurdum. Yeni yeni iki ayak
üstünde duran insanları görürdüm. Tanrıyı icat edecekleri günü merak eder
dururdum.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh59GdAZRi1ybra6PZiIIzuBnzXFhhbHLklPN-i3avcJ51eLBQNHUm9SG_bqbmVphNIsoP79EOtsEKBl4tMv9BuLgxDt0QPmEfy8jXXQ8xaCVEIFS3htdGpr9wT5a48i3q8Ksx6tVuJkDM/s1600/IMG-20180209-WA0011.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="809" data-original-width="550" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh59GdAZRi1ybra6PZiIIzuBnzXFhhbHLklPN-i3avcJ51eLBQNHUm9SG_bqbmVphNIsoP79EOtsEKBl4tMv9BuLgxDt0QPmEfy8jXXQ8xaCVEIFS3htdGpr9wT5a48i3q8Ksx6tVuJkDM/s400/IMG-20180209-WA0011.jpg" width="271" /></a></div>
<br />
<br />
Ben, hiç var olmamış Tanrı'ya gereğinden fazla inanmış olan
ben.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Ben ki karlı dağların zirvelerinde ölü dağcılara rahmet
okuyan keşiş, ben ki Asya'nın çorak tepelerinde kıçından bin bir öğreti sıçan
bilge,<br />
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Ben ki bir grup dazlağın taptığı milyonların katili,<br />
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Ben ki çelik gibi kolları, kısa ve küçük dudakları, büyük
zihinleriyle tapındığını tanıdığını zanneden bilge bir ağacın müridi,<br />
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Ben ki çölün ortasında tek başına duran, yüzyılların hüznünü
heybesinde taşıyan, kabilelerin cani savaşlarını görmüş geçirmiş ama hepsinden
öte kopup geldiği yıldızdaki o karanlık evini özleyen bir kaya parçası,<br />
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Ben ki, soluk benizlilerin kanını yüzlerce yıl, binlerce
kilometre taşımış, her gün bir başka akan o nehir,<br />
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Ben ki o nehirde altın arayan açgözlü bir insan,<br />
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Ben ki Tanrı'yı tanımayan, duymayan, onu kabul etmeyen, yüksek
egosunun üstüne koyamadığı, içindeki boşluğu onunla doldurmayı reddettiği
aydınlanma çağı lejyoneri,<br />
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Ben ki Roma'da bir paralı asker, altın sikkeleri kadınların ve çocukların canından üstün tutan, aslında Tanrı'ya en yakın olan ben,<br />
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Ben ki evrendeki tüm ihtimaller bir araya gelse yalnızlığını
dindiremeyecek bir yazgı yazarı,</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Merhaba ben Tanrı! Tereyağlı bir ekmek kadar önemsiz, eşini
döven bir erkek kadar acımasız, çocukları öldüren bombalar kadar her yerdeyim. <br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjZnHMiVMCfBqBH5YmQQboY5PI8e9IKa4z5BFKoncFgOsNzXOD0T4aSMtlfbfix6bnLOAaoNPSiy5-F5ubuF_4pmD1gcWAOsRqaA39amhHp_E8AsBF6NgILeFclZ0b_ZVqDM53SJgBup0Y/s1600/IMG-20180209-WA0012.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="813" data-original-width="550" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjZnHMiVMCfBqBH5YmQQboY5PI8e9IKa4z5BFKoncFgOsNzXOD0T4aSMtlfbfix6bnLOAaoNPSiy5-F5ubuF_4pmD1gcWAOsRqaA39amhHp_E8AsBF6NgILeFclZ0b_ZVqDM53SJgBup0Y/s400/IMG-20180209-WA0012.jpg" width="270" /></a></div>
<br />
Merhaba ben Tanrı!</div>
<div class="MsoNormal">
Ben sarhoş bir sincabım<br />
.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Peki ya sen?</div>
<div class="MsoNormal">
Sen hiç sarhoş bir sincap gördün mü?</div>
<br />Karşıt Kültür Bloghttp://www.blogger.com/profile/16212651936514183938noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5915430421829090982.post-12070816853587633482019-08-30T15:49:00.000-07:002019-08-30T15:51:39.413-07:00Aşırı Doz Tanrı Tedavisi (Final)<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEizrqAOdrqPyVr5AgB5-toKeeyzthshRbE6h3iKEoE8lW8gyd33jt48lHphvxh1cbNBydKPoEx1bUDKOvv7nhIMkpsb9ztCF5pPdM0k9ixYOY2nSqceIuouJwPfcRsJBwN4CAFRdpmrxxs/s1600/%25C5%259Eizoid-Ki%25C5%259Filik-Bozuklu%25C4%259Fuu.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="282" data-original-width="663" height="170" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEizrqAOdrqPyVr5AgB5-toKeeyzthshRbE6h3iKEoE8lW8gyd33jt48lHphvxh1cbNBydKPoEx1bUDKOvv7nhIMkpsb9ztCF5pPdM0k9ixYOY2nSqceIuouJwPfcRsJBwN4CAFRdpmrxxs/s400/%25C5%259Eizoid-Ki%25C5%259Filik-Bozuklu%25C4%259Fuu.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
Gözlerimi
yavaş yavaş açtığımda, ilk olarak gözlerimi açabildiğime şaşırmakla başladım bu
boktan güne. Yanı başımda demlenen bir çaydanlıktan çıkan buhar, göz
kapaklarımda damla damla su olmuş, yanaklarımdan süzülüyordu. Boğazımda acı,
tuzlu bir tat, ellerimde ve boynumda kırmızı yaralar vardı. Otele geri
dönmüştüm. İnce bir battaniyenin altında tavanı izliyordum.<o:p></o:p></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
Yavaş
yavaş ayağa kalktım, kalkabildim. Bunu yapabildiğim için bir kez daha şaşırdım.
Çaydanlığın altını kapattım. İçinde neredeyse su kalmamıştı.<o:p></o:p></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
Yavaş
yavaş eşyalarımı topladım. Eve dönmek üzere yola koyuldum. Bacaklarım acıyor,
etlerim birbirine değdikçe canım yanıyordu. <b>Yeni sünnet olmuş bir
penguen gibi yürüyordum.</b><o:p></o:p></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
Evin
kapısından içeri girdim. Havada ağır bir koku vardı. Hava, ağır bir kurşun,
ıslak toprak ve çürümüş et kokuyordu. Anason kokusunu andıran, küçükken hastane
koridorlarında ciğerlerime işlemiş o koku vardı. Bu kokuyu tanıyor gibiydim.
Elimle ağzımı kapadım. Ellerim de aynı evin içi gibi kokuyordu. Kıyafetlerim
aynı kokuyordu. Ağzım aynı kokuyordu. <b>Ciğerlerim, tuza bulanıp ateşe
bastırılan biftek gibi yanıyordu.</b><o:p></o:p></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
Eşyalarımı
odama bırakıp, salona yöneldim.<o:p></o:p></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
Koltukta
bana bakıyordu. Kadın, yine oradaydı ve bana bakıyordu. Gözleri kapalı, nefes
almıyor, yüzü paramparça ve kararmış bir şekildeydi ama içten içe bana
bakıyordu. Biliyordum. Bana baktığını biliyordum.<o:p></o:p></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
Bu gece
kendime itiraf etmeyi başaramadığım şeyleri itiraf edeceğim sana. Böylece yine
kendimden kaçmış olacağım, yine kendime itiraf etmiş olmayacağım.<o:p></o:p></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
Kadınla
konuşup her şeyi halletmeye çalışmak, onu daha önce bahçeye gömdüğüm halde geri
geldiği için aptalca bir fikirdi.<o:p></o:p></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
Kendi
kendimle konuşmaktan başka bir şey değildi bu. Ancak elimden başka bir şey
gelmiyordu.<o:p></o:p></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
Onu,
hayatımın düzensizliğinin başlangıcına, her şeyin başladığı, boka sardığı ilk
ana götürmeye karar verdim.<o:p></o:p></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<b>"Yapacak
daha anlamlı bir şey olmadığı için eski bir hatıranın anlamsız özlemini
çektiğim günlerdi.</b> Her şey bir
hayalden, hiç yaşanmamış olan bir rüyadan, ya da üzerinden yüzyıllar geçse dahi
hatırlanacak bir yanılgıdan ibaret gibiydi. Her şey hem gerçek hem de toz
pembeydi ama gerçek olduğunu anladığında uyanıyordum. Uyku problemi çektiğim
zamanlardı."<o:p></o:p></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
İşyerinde
hiçbir şey iyiye gitmiyordu. Bu yüzden geceleri barlara takılıyordum. Sabaha
kadar sünger gibi içiyordum. Bir gün barda içen hamile bir kadınla tanıştım.
Kadın, besbelli şizoiddi. Bir gün bar çıkışı ağlayarak kendisini takip etmemi
istediğinde, nereye gideceğimizi dahi sormadan kabul ettim.<o:p></o:p></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
İzbe
meyhanelerin önünden, trans kadınların taciz derecesinde davetkar çığlıklarıyla
yankılanan puslu sokaklarından, genç işsizlerin tek böbrekle dolaştığı şehir
varoşlarından, topuklu ayakkabının sahte ilham kaynağı boka batmış sokaklardan,
götümüzdeki don için üstümüze atlayacak çingenelerin arasından bir yeraltı
dünyasına götürdü beni. Şehrin altından geçen bir kanalizasyonda gibiydik
sanki. Yolumuzun sonunun bir içme suyu fabrikasına çıktığını söyledi.<o:p></o:p></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
Beni her
gece buraya kadar takip ettiğini söyledi. Karnında benim çocuğumu taşıdığını,
bana aşık olduğunu ve bu yeraltı'nda ne yaptığımı sordu.<o:p></o:p></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
Beni
buraya kendisinin getirdiğini, daha önce hiç buraya gelmediğimi defalarca
söylememe rağmen beni hiç dinlemediği belliydi.<o:p></o:p></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
Çocuğun
adının bile belli olduğu, adını çoktan koyduğunu ve bana aşık olduğunu
tekrarlayıp duruyordu.<o:p></o:p></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
Onu orada
karnından tam dokuz defa bıçakladım.<o:p></o:p></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
O orada
öldü. Ben yeraltı'nda kaldım."<o:p></o:p></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
Kadın, bu
anlattıklarıma hiçbir tepki vermedi. Vermesini beklemiyordum zaten. Artık hiç
kimseden hiçbir şey beklemiyordum. Kimseyi dinlemeye, anlamaya tahammülüm
yoktu. Zamanında yaşamayı hak edip etmediklerine dair kurduğum, insanları
yargıladığım mahkemeler de yoktu. Artık herkes benim için yaşamayı hak etmeyen
birer mahlukattı.<o:p></o:p></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
Bu sırada
kapı çaldı. Nihal Hanım'ın ölümüyle ilgili sorular soran, daha önce de gördüğüm
birkaç polis vardı kapıda. Yanlarında beyaz gömlekli, gözlüklü iki iri yarı
adam da vardı.<o:p></o:p></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
Kapıyı
açar açmaz kollarımdan tutup kendilerine çektiler. İri yarı adamlar bana beyaz
bir gömlek giydirirken polisler ellerimi arkadan kelepçeledi. Ve beraber polis
karakoluna gittik. Tüm bunlar olurken hiç zorluk çıkarmadım. Her şeyin
bitmesini istiyordum artık. Her şeyin sona ermesini, kadından kurtulmayı, artık
iyi bir uyku uyumayı, her seferinde başka bir yerde uyanmamayı ve tüm bu
olanlara dair benden gelmeyeceği belli olan mantıklı bir açıklama istiyordum
çünkü.<o:p></o:p></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
Polis
karakoluna gittikten sonra takım elbiseli bir adam beni aldı, iri yarı beyaz
gömlekli adamlarla beraber şehrin dışına, kırlara doğru uzun bir yolculuğa
çıktık. Sonunda etrafı tel örgülerle çevrilmiş, onlarca adamın bahçesinde
avareler gibi bir oraya bir buraya yürüdüğü büyük bir tesise vardık. <o:p></o:p></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
İri yarı
herifler üzerimdeki deli gömleğini çıkardılar. Kelepçeler, ellerim önde
birleşecek şekilde tekrar bağlandı.<o:p></o:p></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
Takım
elbiseli adamla beraber, bir binaya girdik. Adam beni odasına aldı. Koridorda
hemşireler ona doktor diye sesleniyordu.<o:p></o:p></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
Odaya
girdiğimizde neler oluyor doktor bey? Dedim.<o:p></o:p></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
Beni
duymuyor gibi bir hali vardı. Yüzünde ufak bir tebessüm, gururlu bir gülümseme
vardı. Sanki bir şey başarmış gibiydi ve bana dönüp baktığında acıma duygusuyla
karışık bir minnettarlık hissettim.<o:p></o:p></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
Ellerimdeki
kelepçeleri çözüp karşısına oturmamı istedi.<o:p></o:p></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
"542
dedi kısık bir sesle.<o:p></o:p></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
Bu koca
tımarhanenin gelmiş geçmiş en gizemli hastası 542..."<o:p></o:p></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
"Kompulsif
pskikoz bozukluk, şizoid, ölüme karşı teşne, vurdumduymaz, sosyal anksiyete ve
yüksek dozda şiddete eğilimli ruh hali..."<o:p></o:p></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
Kendi
kendine yine yüzündeki o tebessümle bir sırrı çözmüş, bir devri kapatmış,
başarılması zor bir şeyi başarmış, imkansız bir davayı kazanmış bir haldeydi.
Gururluydu ve kendi kendine konuşmasını sürdürürken birden bana döndü.<o:p></o:p></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
"Bay
542, dört yıl önce buraya geldiğinizde sizi neden bu tımarhaneye kapattıklarını
kimse anlamamıştı. Her ne kadar içinize kapanık olsanız da toplumla
uyumluydunuz ve sorun çıkartmıyordunuz. Ancak zaman geçtikçe az önce de
saydığım gibi çok değişik ruh hallerine büründünüz. Sanki içinizde dokuz ayrı
ruh taşıyor gibiydiniz."<o:p></o:p></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
"Sizi
bir çalışma kampından yolladılar. Birçok cinayetin zanlısı olarak
görülüyordunuz. Ancak buraya geldiğinizde biz, bu cinayetleri nasıl işlediğiniz
konusunda tamamen bilgisizdik.<o:p></o:p></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
Sizi
bunları yapmaya iten dürtüyü çözmeye çalışıyor, sizi tedavi etmeye çalışıyor
ancak akıl sağlığınızın ne denli bozuk olduğunu bile bilmiyorduk.<o:p></o:p></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
Ancak
bugün, tüm bu sırrın çözüldüğü gün. Eğer şuan bu cinayetleri işlediğiniz ruh
halinizin içerisinde değilseniz, anlatacaklarım size de ilginç gelecektir.
Şimdi beni iyi dinleyin ve kendinizi tanıyın."<o:p></o:p></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
"İçinizdeki
canavarı keşfetmek, onu bulup ortaya çıkarıp atmak, karanlık bir mağarada
ellerinden zincirlenmiş adamların yalnızca yansımalarını gördüğü şekillere
bakarak dünyayı yorumlaması kadar zordu. Ancak bu benim için zamanla tutkuya
dönüştü. Sizin üzerinizde o kadar uzun süre çalıştım ki, sizinle konuşmak için
o kadar çok çaba sarf ettim ki, en sonunda bu tımarhanenin görüp görebileceği
en ilginç tedavi yöntemini icat ettim."<o:p></o:p></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
"Eğer
planlarım yolunda giderse, tüm rahatsızlıklarınızı, içinizde olup biten
savaşları, patlayan bombaları, ölümleri, intiharları bizzat kendiniz
anlatacaktınız. Ve öyle de oldu."<o:p></o:p></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
"Planın
ilk aşaması sizi rahatsızlığınızın başladığı ilk ana götürmekti.<o:p></o:p></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
Sizi uzun
bir süre uyutarak bir çeşit hafıza temizliği sağladık. Zaten siz de sık sık
giden aklınızla bize epey yardımcı oldunuz. Uyandığınız gün, ilk gittiğiniz yer
olan çalışma kampına gönderilmeden önceki hayatınıza geri döndürdük sizi.<o:p></o:p></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
İlk
olarak eski çalıştığınız işyerinden kovulmanızı sağladık.<o:p></o:p></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
İşten
kovulduğunuz gece size ziyarete gelen insan kaynaklarından Sema Hanım'ı
hatırlıyor musunuz?<o:p></o:p></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
Onu o
gece öldürdüğünüzü bildiğimiz ve bunun travmasını yaşadığınız için Sena Hanıma
benzeyen gerçekçi bir cesedi salonunuza yerleştirdik. Onunla konuşmanızı
bekledik ve içinizde, bunu yapan dürtüyü kendi kendinize açıklamanız için sizi
sürekli dinledik. Gerçekçi ceset mankeni içgüdüsel bir refleksle arka bahçenize
gömdünüz. Ve biz siz evde yokken her seferinde onu o mezardan çıkarıp tekrar
salonunuza koyduk, ta ki siz son cinayetiniz olan hamile kadını anlatana kadar
sizi dinledik.<o:p></o:p></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
Şimdi
Nihal Hanım'a gelelim. Şüphesiz ki projenin en zor kısmı burasıydı. Bunun için
gerçek bir oyuncu kullanmamız gerekiyordu. Nihal Hanım rolünü üstlenecek bir
oyuncu bulduk ve o katil ellerinizin altında ölü numarası yaparken kapıda
onlarca polis bekletiyorduk.<o:p></o:p></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
Sizin bu
dünyadan korktuğunuz, insanlarından çekindiğiniz, yalanlarından kaçtığınız,
gerçeklerini görmediğiniz, hayatın anlamını fısıldayan bazı çağrıları
duymadığınız gibi, biz de sizden korkuyor, çekiniyor, kaçıyorduk.<o:p></o:p></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
Uyku
problemi çektiğinizi ve bunun için kendinize eroin aşıladığınızı biliyorduk.
Belki bir kaç ipucu yakalar ve içinde bulunduğunuz "tekrar
simülasyonu"nu fark eder ve onlarca kişiliğinizin arasından sıyrılır
gerçek benliğinize döner ve neden bu cinayetleri işlediğinizi itiraf ederseniz
diye simülasyona bu eroin şişelerinden ve iğnelerinden ekledik. Çünkü yargı,
sizin yalnızca suçun sahibi olup olmamanızla ilgileniyordu. Bense "neden
bu suçları işlediğinizle".<o:p></o:p></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
Sonuçları
çoktan görmüştüm, şimdi sebepleriyle ilgileniyordum.<o:p></o:p></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
Bu zincir
cinayetler sürecinde annenizi kaybettiğinizi biliyorduk. Ailenizi bu
simülasyonda rol yapması için ikna etmek çok zor oldu. Ancak sonunda kabul
ettiler. Ve sizi annenizin cenazesi hakkında bilgilendirdik. Annenizin yüzünü
asla son kez göremediniz.<o:p></o:p></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
Açıkçası
itiraf etmek istiyorum ki cenaze sırasında yaşananlar, insanların sizi
yargılayıcı bakışları, sizin onlara davranışınız ve ailenize karşı tavırlarınız
beni en çok etkileyen kısımdı. Gerçek benliğinize, kendinize o kadar yakındınız
ki ortaya çıkıp kendimi gösterecek ve bütün bu oyunu orada bitirecektim. Ancak
daha sonra her zaman peşinde koştuğunuz yalnız kalma anlarından
birine döndünüz. Cenaze evinin birkaç kilometre dışında bir tepeye koşarak
gittiniz ve tüm olanlar için ruhsal kimliğinizi, karakterinizi, yetiştirilme
tarzınızı suçlamaya, her şeyi sorgulamaya başladınız. Benliklerinizin
derinliklerindeki dehlizlerde yüzebilmek için iyi bir haritaydı bizim için.
Simülasyonun en verimli kısmıydı.<o:p></o:p></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
Bu
noktada sizden biraz daha yararlanmak adına biraz risk aldık ve sizi özgür
bıraktık. Girdiğiniz bir pansiyona hemen ardınızdan giriyor, paranızı ödüyor,
hemen yan odalarınıza onlarca polis ve doktor yerleştiriyorduk.<o:p></o:p></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
Sizi,
şehrin içinden geçen o meşhur nehre kadar takip ettik. Bu noktada, içinizden
konuştuğunuz ama aslında fısıltılarla dış dünyaya haykırdığınız itirafları
dinliyorduk. İçinizde bir yerde dinleme cihazı bulunuyordu. Adeta bir tanrı
gibi hep yanınızdaydık. Ancak siz ölüme ve yaşama kayıtsız kaldığınız gibi
tanrıya da kayıtsız durumdaydınız.<o:p></o:p></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
Son
olarak yeniden evinize döndüğünüzde ve sena Hanım'ı yeniden salonunuzda
gördüğünüzde adeta tekrar ve tekrar delirdiniz. Kendi kendinize ettiğiniz son
itirafın ardından, elimizdeki veriler yeterli seviyeye ulaşmıştı.<o:p></o:p></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
Oracıkta
sizi bu delikten en başında koyduğumuz gibi geri aldık.<o:p></o:p></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
Şimdi
karşımızdasınız ve tamamen çırılçıplak olarak ruhunuzun içini, dokuz ayrı
karakterinizi, rüyalarınızı, kaygılarınızı görüyorum. Sizi okuyorum bay 542.<o:p></o:p></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
Hepsinden
öte artık sizi anlıyorum. Sizi, delirmiş olanları, bunun farkında olmayanları,
dış dünyada akıl sağlığı yerinde sanan onlarca zavallıyı, yalnızca senin gibi
insanları öldüren zehirli nehirleriyle, acı gerçekleriyle, tatlı yalanlarıyla
dolu bu dünya denen ovada tasalı karıncalar gibi dolaşan milyonlarca meczup'u,
ölenleri, ölümleri, gömüldükten sonra sevilenleri, iki metre toprağın altında
üşüyen bedenleri, cesedin üstünde sahte gözyaşlarıyla titreyen canlı bedenleri,
ölümün hiç gelmeyeceğini sanan aptalları, ölüm geldiğinde hiç yaşamamış
olanları, bir gün için anı düşünmemiş olanları, bir kere olsun ardını
düşünmeden hareket etmemiş olanları, bir kez bile gerçekten öpüşmemiş olanları,
hiç samimiyetle sevmemiş olanları, kendi ruhundan kopup gelen, derin kuyulardan
yükselmiş iç çığlıklara ses vermemiş olanları, kendimi ve bu hayat denen
önünden geçip gittiğimiz izbe meyhaneyi anlıyorum.<o:p></o:p></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
Size,
teşekkür ediyorum Bay 542...<o:p></o:p></div>
<o:p></o:p>
<o:p></o:p>
<o:p></o:p>
<o:p></o:p>
<o:p></o:p>
<o:p></o:p>
<o:p></o:p>
<o:p></o:p>
<o:p></o:p>
<o:p></o:p>
<o:p></o:p>
<o:p></o:p>
<o:p></o:p>
<o:p></o:p>
<o:p></o:p>
<o:p></o:p>
<o:p></o:p>
<o:p></o:p>
<o:p></o:p>
<o:p></o:p>
<o:p></o:p>
<o:p></o:p>
<o:p></o:p>
<o:p></o:p>
<o:p></o:p>
<o:p></o:p>
<o:p></o:p>
<o:p></o:p>
<o:p></o:p>
<o:p></o:p>
<o:p></o:p>
<o:p></o:p>
<o:p></o:p>
<o:p></o:p>
<o:p></o:p>
<o:p></o:p>
<o:p></o:p>
<o:p></o:p>
<o:p></o:p>
<o:p></o:p>
<o:p></o:p>
<o:p></o:p>
<o:p></o:p>
<o:p></o:p>
<o:p></o:p>
<o:p></o:p>
<o:p></o:p>
<o:p></o:p>
<o:p></o:p>
<o:p></o:p>
<o:p></o:p>
<o:p></o:p>
<o:p></o:p>
<o:p></o:p>
<o:p></o:p>
<br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<br />Karşıt Kültür Bloghttp://www.blogger.com/profile/16212651936514183938noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5915430421829090982.post-23093432613150567722019-05-14T14:47:00.000-07:002019-08-08T12:08:38.704-07:00Aşırı Doz Tanrı Tedavisi (Bölüm 4)<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjn12RzP_3qoG9Ru11GndEB7M5NFopqlRVDM46t421xpKNbTa8aDNeM9ym2SFZJ1OCtVFS_bYR2LmRLNr_05oNRy_-DRw1W75FTVbdW7IHlv1y3hna7AAKgc4Im5-9cgxSkvyY6Kd1BlS8/s1600/IMG-20180209-WA0024.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="817" data-original-width="550" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjn12RzP_3qoG9Ru11GndEB7M5NFopqlRVDM46t421xpKNbTa8aDNeM9ym2SFZJ1OCtVFS_bYR2LmRLNr_05oNRy_-DRw1W75FTVbdW7IHlv1y3hna7AAKgc4Im5-9cgxSkvyY6Kd1BlS8/s400/IMG-20180209-WA0024.jpg" width="268" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
Annemin mezarının başına geldim. Toplum tarafından yenmesi zorunlu kılınan yiyecekler yenmiş. Çeşitli törenler yapılmış, dualar okunmuş ve kalabalık dağılmıştı. Yalnızca beni bekleyen ve geç kaldığım için gözleriyle yargılamak üzere sonsuz bir heves içinde olanlar kalmıştı.<br />
<br />
Gitmelerini söyledim. Beni duymadılar ya da duymamazlıktan geldiler. Bilmiyorum... Bağırdım, küfür ettim, yakalarından tutarak itikledim. Yapmak istedikleri asil görevi yerine getirdiklerini düşündüklerinden olsa gerek, hepsi gitti.<br />
<br />
Kısa sürede kendimden geçmiştim.<br />
<br />
Annemi son kez görmeye gelmiştim ama onu göremiyordum ki. Toprağın altındaydı. O da yetmezmiş gibi tahta bir tabutun içinde beyaz bir beze sarılıydı. Ayaktan başa bembeyaz bir beze.<br />
Yani bu annemi son görüşüm değildi aslında. Onu son görüşüm; hatırlamadığım uzak bir geçmişteydi sanırım. En çok bu canımı yakıyordu.<br />
<br />
Mezarının başına eğildim. Çantamı sırtımdan çıkardım ve yanımda getirdiğim bir şişe suyu mezarına döktüm. Toprağı avuçladım ve geri bıraktım. İki elimle tekrar avuçlayıp geri bıraktım. Bunu defalarca tekrarladım.<br />
Gözlerimden anlamsız yaşlar süzülüyordu. Birkaçını dirseğimle sildim. Ellerim çamur içindeydi.<br />
Toprak şişkindi. Göğsümü üzerine yasladım. Birkaç gündür uyuyamadığım için kendimi çok yorgun hissettim. Toprağın kokusu beni uyuşturuyordu. Toprakta bir çeşit Tanrı tedavisi vardı belki de... Bilmiyordum.<br />
<br />
Bu dünyaya bir amaç için gönderildiğimi düşünecek kadar kendini önemseyen biri değilim ben anne. Ancak beni on beş gün erken dünyaya getirmişsin. Ne acelen vardı? Benden kurtulmak istemiş olduğunu düşündüm yıllarca. Beni neden büyüttün o zaman? Ben neden kaçtım senden? Neden sevemedik birbirimizi?<br />
<br />
Dünyada milyarlaca insan var anne. Hepsi bir çentik atmaya çalışıyor bu izbe kerhaneye. Kimi üretiyor, çoğunluğu tüketiyor. Kimi çok çalışıyor, kendi kendini tüketiyor. Kimi aylaklık etmek için burada. Ama hepsi tükeniyor sonunda. Ben tükeniyorum. Sen çoktan tükendin.<br />
Her gece evime girip beni rahatsız eden bir kadın var. Kendi kendini tüketmiş. Karşı komşum Nihal hanım tüketirken tükenmiş. Ben de senin karnında senin tükenişini başlattım da beni o yüzden mi çıkarıp atmak istedin o narin vücudundan?<br />
Şimdi içerisinden çıktığım, ayağımı dışarı uzatıp dönen dünyaya eşlik etmek üzere dönülmez bir hataya karıştığım bu bedenin, iki kolumun arasında göğsümün altındaki bu toprakta yatıyor. Neden yanına gelemiyorum? Neden yanına göndermiyorlar beni?<br />
<br />
Ancak bu, bilirim ki ömrün boyunca yarım yamalak inandığın Tanrının bir tedavisidir senin için. Ne de çok acı çekiyordun tüketirken hayatını.<br />
<br />
Şimdi sona erdi işte.<br />
<br />
Hala oralarda bir yerdeyse Tanrıya selamımı ilet. Hala yaşıyorsa o da kabul etsin seni.<br />
Hala yaşıyorsa diyorum. Çünkü öldürdüm onu. Kendi içimde tükettim. Onu öldürdüm öldüreli, ölümün ne olduğunu unuttum. İnsanlar ölüyor mu bilmiyorum. Anlamıyorum. Ama sen ölmüşsün belli.<br />
<br />
Hoşçakal anne. Sonsuza dek...<br />
.<br />
.<br />
.<br />
.<br />
.<br />
.<br />
.<br />
.<br />
<br />
Taziye evinin çevresinde onlarca insan vardı. Yüzlerine bile bakmadan uzun zaman önce terkettiğim bu eve girdim. Bir apartman dairesiydi. Kapının önünde onlarca ayakkabının arasından usulca süzüldüm. Odama yöneldim. Yıllar önce bıraktığım gibi değildi. Bir çeşit depo olarak kullanmışlar. Kalın kadife perdem sonuna kadar çekilmiş. Cam hafif aralanmış. İçeri giren hava ciğerlerimi yakıyor. Göz bebeklerim acıyor. Başım ağrıyor ve göz torbalarım yavaş yavaş seyiriyordu.<br />
Salonda babamla ve büyük kız kardeşimle karşılaştım. Kız kardeşim harap bir haldeydi, bana çok sinirliydi. Beni görür görmez odasına gitti. Arkasından ufak adımlarla kuzenlerim... Babam, başını öne eğmiş, eninde sonunda beyazlamış saçları ve büzülmüş dudakları ile halıyı izliyordu. Kapıdan birkaç saniye bakakaldım ona. Sonra evi terk ettim. Geldiğim otobüsle geri döndüm.<br />
<br />
Eve gitmek istemiyordum. Yalnız kalmak istemiyordum. Kafamın içerisindeki kurt yeniden canlanmıştı. Uzun zaman önce öldürdüğüm o kurma makineli kurtun tüm damarlarına kan enjekte ediliyordu adeta. Kafamın içinde bir çeşit yeniden canlandırma operasyonu gerçekleşiyordu.<br />
<br />
Tekrar konuşmaya başlaması uzun sürmezdi. Yalnız kalmamalıydım. Yalnız kalmak benim için ölümle eşdeğer durumdaydı. Ama ölüm neydi bilmiyordum. Hiç tatmamış, hiç tattırmamıştım.<br />
<br />
Şehir merkezinde bir otele gittim. Doktorlar caddesindeki erotik shop'un üst katındaki otele girdim.<br />
Resepsiyonist kadın hoşgeldiniz dedi. Beni tanıyor gibiydi. Bense onu ilk defa görüyordum. Bir anahtar alıp odama çıktım. Duş aldım ve uyumak için yatağa gömüldüm.<br />
Uyuyamadım. Kurt çoktan konuşmaya başlamış, kafamın içinde bin bir düşünceyi aynı anda doğurmaya çalışıyor ve beni rahatsız ediyordu.<br />
<br />
Çoktan gece yarısı olmuştu. Biraz dolaşmak için dışarı çıktım. Bir şişe şarap aldım. Şehrin içinden akıp geçen bir suyun kenarına oturdum. Yudumlamaya başladım. Birkaç saat sonra uykuya dalar gibi oldum. Ayaklanıp otele dönmek istedim. Ayağa kalktığım gibi yere düştüm. Tekrar kalktım. Tekrar düştüm. Kafam her seferinde yere daha sert çarpıyor. Bileklerim ve dirseklerim her seferinde daha da hararetli kanıyordu. Hoşuma gitmeye başladı.<br />
<br />
Son kez ayaklandım ve bu sefer başardım. Kafamı çarpmadığım için yüzümde hafif bir burukluk ile ayaklarımı yerde sürümeye çalıştım. Yanlış yöne gittiğimi fark ettiğimde artık çok geçti.<br />
<br />
Burnuma dolan buz gibi suyu hissettiğimde, ayaklarım bir yandan yanıyor, bir yandan donuyordu. Boğazıma kaçan litrelerce su karnımı birkaç saniye içerisinde şişirdi. Kulaklarımdan giren su, beynimi adeta buzdan bir bıçakla doğruyordu.<br />
<br />
Çırpınmayacak kadar isteksiz ve yorgundum. Uykum vardı. Kendimi bıraktım. Yavaş yavaş dibe çöküyordum...<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />Karşıt Kültür Bloghttp://www.blogger.com/profile/16212651936514183938noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5915430421829090982.post-10029839944306046512019-05-06T08:39:00.000-07:002019-08-08T12:08:38.655-07:00Aşırı Doz Tanrı Tedavisi (Bölüm 3)<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiomGTJAiVkH5v8HDSVZOYcappopMWZH0tOM2ZZZZsXqeJL5ZtaNoicsJHlVFMUzGCfG4hCRyDWHcH-2NCER42RbW2L0zIQxLNyWBFJ5tT2k02Wp-VMYUgLBQWBHfDWoRmee8S0HuMGxCo/s1600/reformist+blog+foto%25C4%259Fraflar%25C4%25B1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="319" data-original-width="221" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiomGTJAiVkH5v8HDSVZOYcappopMWZH0tOM2ZZZZsXqeJL5ZtaNoicsJHlVFMUzGCfG4hCRyDWHcH-2NCER42RbW2L0zIQxLNyWBFJ5tT2k02Wp-VMYUgLBQWBHfDWoRmee8S0HuMGxCo/s400/reformist+blog+foto%25C4%259Fraflar%25C4%25B1.jpg" width="275" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
Cenazenin adresini öğrenip telefonu kapattım. Mutfağa gittim. Seker, un ve su... Bir kaba boşaltım hepsini. Şeker yeterli gelmedi gözüme. Markete gitmek için evden çıktım. Polis, apartmanda birkaç kişiyle görüşüyordu. Nihal hanım hakkında bazı sorular soruyorlardı. Nihal hanımın bir sabıkası mı vardı yoksa ölüm sebebini mı araştırıyorlardı bilmiyorum. İlgilenmedim. Markete vardım. Bir kilo şeker alıp eve döndüm.<br />
<br />
Kızgın yağdan pek hoşlanmam. Yuvarlak çerçeveli güneş gözlüğümü takıp helva kavurmaya başladım. Dumanı üstünde sıcak bir helva yaptım ve salona geçtim. Kadına yemek isteyip istemediğini sordum. Cevap vermedi. Vermediği cevabın pek üstünde durmadım.<br />
<br />
Annem ölmüş dedim kadına. Annem ölmüş.<br />
<br />
Kadın bu konuda bir yorum yapmadı. Ölüm karşısındaki saygın bir sessizlikti belli ki bu. Ölümü ilk defa bu kadar ciddiye alan biriyle karşılaşmıştım. Oysa ki bu kavram benim için hiçbir ifade etmiyordu. Hatta çocukluğumdaki önemsiz (yani en azından benim önemsemediğim) ölümler dışında ilk defa bir ölümle karşı karşıyaydım. Annemle...<br />
<br />
Tanrının kolları altında gümüş bir sandalyeye ne de zarif oturmuştur şimdi annem diye düşündüm. Sonra Tanrının kollarını düşündüm. Hayal edemedim. Sonra tam Tanrıyı düşünecektim ki vazgeçtim. Ne diye düşüneceğim onu dedim kendi kendime. O beni düşünsün, korusun, gözetsin. Zira sıklıkla kendini bana unutturuyor.<br />
<br />
Annemle aram bazen iyi bazen kötüydü. Çoğunlukla sinirli bir kadındı. Otoriter ve kontrolcü bir tipti. Ondan ilk başlarda pek hoşlanmadım. Hatta bazen bana yakınlaşmaya çalıştığında hayatımda onun gibi bir arkadaş isteyip istemediğimi bile sorgulamıştım.<br />
Pek geçinemezdik kendisiyle. Bazen beni çok sevdiği olurdu. Ben de onu severdim. Ama aramızda hep soğuk rüzgarlar eserdi. Belki de ben iyi bir ev arkadaşı değildim onun için. Bilmiyorum. Bunu pek düşünmedim.<br />
<br />
Bir süredir böyle konuşuyorum neden bir şey söylemiyorsun dedim kadına.<br />
<br />
Sessizdi hala...<br />
<br />
Senin bir annen var mı diye sordum. Cevap gelmeyeceğini bildiğim halde sorularıma devam ediyordum.<br />
Senin bir annen var mı diye yineledim. Yine cevap vermiyordu. Herkesin bir annesi var mıydı? Yoksa anne denilen şey, sadece dünyaya gelmek için kullandığımız bir çeşit portal, bir çeşit kapsül müydü? Annelerinize nasıl bu kadar bağlısınız? Annenizin ölmeyeceğinden nasıl bu kadar eminsiniz? Ben yaşadığından bile emin değildim çoğu zaman. Umursamıyordum sanırım.<br />
<br />
Kendi kendime konuşuyorum hala. Hatta karşımda birkaç tane ben varmış gibi konuşuyorum. Birkaçtan da çok. yedi, sekiz, dokuz tane olabilir. Hepsine soru soruyorum. Cevap alamıyorum. Tanrı sessizliği bu. Eminim. Hep böyledir o çünkü.<br />
<br />
Delirmekten korkuyorum. Asla deliremem. Hayır asla! Deliler ölüdür çünkü.<br />
<br />
Helvamdan bir kaşık daha alıp, kafamdaki düşünceleri dağıttım.<br />
<br />
Cenazeye geç kalacağımı düşündüm. Ancak ölmüş bir insanı beklettiğimde alınacak hali yoktu ya! Yakın çevre, akraba beni merak ederlerdi, onlar beklerdi diye düşündüm. Geç gidersem ya da hiç gitmezsem ayıp ederim diye düşündüm. Ama bu seferde ölü bir insan adına beni beklemiş ya da ayıplamış olurlardı. Buna da hakları yoktu.<br />
İnsanlar hep başkalarının adına düşünür, karar verir ve hatta bazen harekete geçerlerdi. Buna da hakları yoktu. Ölü bir kadın adına düşünemezlerdi. Bunun ötesinde Tanrı adına bile düşünenleri olacaktır tabi. Tanrı adına beni yargılayacak olanlar olacaktır. Onları ise tamamen görmezden gelirim. Ölü bir beden anneme değil, bir tek onlara yakışırdı çünkü.<br />
Geç kalmayı pek önemsemedim. Hatta ölü annemin adına karar verip, Tanrı adına beni yargılayacakları daha da kızdırmak için bilerek geç kalmayı istedim.<br />
<br />
Kadınla sohbetimiz güzel ilerliyordu. İlk defa beni bu kadar iyi dinleyen biri vardı karşımda. Helvamı kaşıklamaya devam ettiğim sırada kadına benimle neden bu kadar ilgilendiğini, neden her gece kanepeme gelip yattığını sordum.<br />
Cevap vermedi.<br />
Nihal hanıma da uğruyor musun ara sıra? Yoksa onu sen mi öldürdün? Benden çaldığın iğneleri onun evinde gördüm. Ondan da mı çalıyorsun yoksa dedim.<br />
Cevap vermedi.<br />
Benimle asla konuşmuyordu. Çok verimsiz bir iletişimdi ama garip bir şekilde bundan zevk alıyordum.<br />
Neden zevk alıyorsun? Dedim kendi kendime.<br />
Artık kadın adına düşünür, soru sorar hale gelmiştim.<br />
Delirtecek misin beni be kadın diye bağırdım. Kollarından tutup kadını sarstım. Teni buz gibiydi.Birden irkildim. Kulaklarından ve saçlarının arasından birkaç parça toprak koltuğa döküldü. Dudakları zaten çamur içindeydi.<br />
<br />
Kötü bir gece geçirmiş olmalıydı. Kim bilir belki çok içmişti ve patika bir yolda böyle kirlenmişti. Emin değilim. Umurumda da değil. Bir an için ölmüş olabileceğini düşündüm. Nabzını kontrol ettim.<br />
<br />
Maalesef yine yanılmamıştım. Her gece gelip iğnelerimi çalıyor ve kollarına vuruyordu. O iğneler Tanrının bana bir armağanı. Para karşılığında satılan bir lütuf. O tüplerin içinde Tanrı tedavisi var ve aşırı doz öldürür.<br />
<br />
Kadın kendini Tanrının kollarına bırakmış. Aşırı doz Tanrı tedavisi...<br />
<br />
Kadının sonsuz uykusuna arka bahçede devam etmesine karar verdim.<br />
Bir daha evime gelip hırsızlık yapmayacağına dair söz vermesini istedim. Cevap vermesini beklemiyordum. Hatta cevap vermesini istemiyordum. Yavaş yavaş bu oyundan zevk almaya başlamıştım. Bir sonraki gün yine gelsin istiyordum. Ancak bunu ne kendime ne de kadına itiraf edebiliyordum.<br />
Kadın cevap vermedi. Yüzümde hafif bir tebessüm oluştu.<br />
Geçen gün satın aldığım kürekle bahçeye indim. Toprak yumuşaktı. Sanki yeni kazılmış gibiydi.<br />
Bir çırpıda yeni bir çukur açtım. Kadını içine yerleştirdim. Son kez dokundum ona. Üşüdüm.<br />
<br />
Eve çıkıp üstümü değiştirdim. Şehir merkezine inmek için otobüs durağına doğru yürüdüm. Sırt çantamdaki saklama kabında yeni yaptığım leziz helva vardı. Annemi görmeye gidiyordum.<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />Karşıt Kültür Bloghttp://www.blogger.com/profile/16212651936514183938noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-5915430421829090982.post-19146880690299668502019-05-05T14:47:00.002-07:002019-08-08T12:08:38.685-07:00Aşırı Doz Tanrı Tedavisi (Bölüm 2)<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiNCXN8OotN88vQhdYMfzs1AQRFObC_wLcYxa3gCK5xb0dmY_beL8NKNIGsFR1wFM_NGdl3Vf-kAuu7ShFezTsAsECegoSrrogF0r5xY52LhKJLSZ1yk3feNwbfKBAAZENg8VnFRnMPdVY/s1600/IMG-20180209-WA0008.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="827" data-original-width="550" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiNCXN8OotN88vQhdYMfzs1AQRFObC_wLcYxa3gCK5xb0dmY_beL8NKNIGsFR1wFM_NGdl3Vf-kAuu7ShFezTsAsECegoSrrogF0r5xY52LhKJLSZ1yk3feNwbfKBAAZENg8VnFRnMPdVY/s400/IMG-20180209-WA0008.jpg" width="265" /></a></div>
<br />
<br />
Uyku tutmadı. Tekrar salona döndüm. En sevdiğim koltuk takımımın üstüne oturdum. Biraz üşüdüm, bacaklarımı karnıma doğru çektim. Kısa aralıklarla bir pakete yakın sigara içtim. Biraz hafif müzik dinledim. İnanılmaz uykum varmış gibi hissediyor ama uyumak istemiyordum.<br />
Uyku problemimin zirve noktasına ulaştığı bir geceydi. Gün çok kötü geçmişti. Kayda değer hiçbir şey olmadı. Her zamanki gibi taksitli kadını yerine yatırdım. Uyumadı. Beni rahatsız etti. Aslında uyanık da değildi. Ancak derin içsel yolculuğu beni aşırı rahatsız ediyordu. Zaten koltuk takımlarımın rengine de uymuyordu mor kolları. Kaldırıp bahçeye götürdüm. Biraz temiz hava aldırmak istedim ama o uykuya devam etmek istedi. Ben de gömdüm.<br />
<br />
Bir dakika... Her zamanki gibi yaptım diye söyleniyorum kendi kendime. Bu bir rutin mi? O kadını kaçıncı kez salonumda görüyorum? Kaçıncı kez çıkarıp bahçeye gömüyorum ve karşı apartmandaki Nihal Hanım'a yakalanıyorum? Bilmiyorum. Zaten önemli değil. Ben, kendi kendimin kuruntulu zihin kurduyum. Kafamda bin bir dünya var. Hepsini ben yönetiyorum.<br />
<br />
Sabaha daha çok vardı. Uyusam, hatırı sayılır miktarda uyku çekmiş olacaktım. Uyumadım. Uyuyamadım. Müziğin sesini arttırdım. Daha fazla sigara içtim. Sigara ve su. Sigara ve su. Sigara ve su.<br />
<br />
Dikine ışıklar yeryüzünden sekip salonun camına çarpmaya başladığında komşu ışıklar birer birer söndü. Birbirimizden habersiz, tek kelime konuşmadan bütün geceyi beraber geçirdiğim insancıklar ya gün doğarken uyumaya ya da çalışmaya gitmek üzere hareketlendiler. Nihal Hanım hala derin uykusundaydı belli ki. Işıkları tamamıyla sönmüştü. Oturduğu apartmanın yüksek kolonlarına çarpan mavi ve kırmızı ambulans ışığı, küçük bir kalabalık ve etrafı sakinleştirmeye çalışan birkaç polis dışında kimse yoktu dışarıda.<br />
<br />
Mavi ve kırmızı ışıklar, telaşlı ambulans görevlilerinin hızla Nihal Hanım'ın dairesine girmesi, polislerin küçük kalabalığı koyun güder gibi sağa sola dağıtması, birkaç acı çığlık, yabancı yüzler, tanıdık yüzler. Sedyedeki hareketsiz Nihal Hanım. Ambulans görevlilerinin eve girerken içinde oldukları telaşlı halden eser kalmaması. Derin bir matem ve sabahın uykulu, turuncu güneşinin iyice sararmasına kadar giden bir seremoni.<br />
<br />
Nihal Hanım ölmüş. Yazık oldu. Çok yaşlıydı ama iyi bir kadındı.<br />
<br />
Uykumdan uyandım. Pencere pervazıma yansıyan mavi ve kırmızı ışıklar yok. Doktorlar caddesinde, erotik shop'un üst katında köhne bir oteldeyim. Saat akşama varmak üzere. Ceset için aynı şeyi söyleyemem ama taziye evi hala tazedir sanırım. Nihal Hanım'ın dairesine gidip başsağlığı dilemeli ve nasıl öldüğünü öğrenmeliyim.<br />
<br />
Kapıyı açan iri yarı, şişman bir kadın. Evin içi çorap kokuyor. Kuru soğan renginde onlarca çoraplı kadın. Kalın, varisli bacaklar, buruşuk suratlar ve helva yiyen sulu ağızlar. Ölüme yataklık eden kivi yeşili halı kaldırılmış. Yerine koyu renkli bir halı serilmiş.<br />
<br />
Daha bir önceki gün Nihal Hanım'ın üzerinde helva yediği koltuğa kimse oturmuyor. Kadınların bazıları yere oturmuş bazıları ayakta. Hep bir ağızdan konuşuluyor. Dedikoduya evrilecek bir sohbet havası seziyorum.<br />
<br />
Tatsız bir helva yedim. Bulaşığı mutfağa bıraktım. Gözüm buzdolabının üstünde duran iğnelere ilişti. Birkaç boş tüp ve serum hortumu vardı. Benim iğnelerime benziyordu. Çok kafaya takmadım. Salona geri döndüm. Kapıyı açan şişman kadına yöneldim.<br />
<br />
Boğularak ölmüş diyorlar. Öleli yirmi dört saatten fazla olmuş. Yeşil halının üzerine yığılmış kalmış. Üzgün olduğumu belirtip eve geri döndüm. Eve girer girmez odama yöneldim. Rahat kıyafetler giyinip salona geçtim.<br />
<br />
Salonda bir kadın vardı. Uyuyordu. Kalkıp yerine yatmasını söyledim. Hiç oralı olmadı.<br />
<br />
Otele giderken ya da dönerken biraz üşütmüş olmalıyım. Hasta hissediyordum. İğne vurunmam gerekiyordu. Evde hiç iğne bulamadım.<br />
<br />
Koltukta yatan kadına yöneldim. İğnelerin nerede olduğunu, çok hasta olduğumu söyledim. Yine hiç oralı olmadı. Kolundan çekip uyandırmaya çalıştığımda gördüm ki kolları mosmordu. Bütün iğneleri kendine vurmuş. Belli ki o da hastaydı. Bilmiyorum. İlgilenmedim.<br />
<br />
Daha sonra acı acı bir telefon çaldı. Evimde telefon var mıydı? Evimde bir telefon olduğunu bilmiyordum. Telefonu ararken, arayan kişi birkaç kez kapatıp tekrar aradı. Susmak bilmiyordu.<br />
Sonunda telefonu buldum ve açtım.<br />
<br />
Arayan sesi tanımıyordum ama annemin öldüğünü söyledi. Annem ölmüş.<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />Karşıt Kültür Bloghttp://www.blogger.com/profile/16212651936514183938noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5915430421829090982.post-73555759206415344702019-04-16T07:18:00.001-07:002019-08-08T12:08:38.724-07:00Aşırı Doz Tanrı Tedavisi (Bölüm 1) <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiN1MZ1XEaB7xGs3pGp4C9sfBlY2yaZ4p89Zl4Mp0maRvCOgdR-MYvzwHJVaBLlNCcqU1xZ9idcnJL1jLxTKfYScbrPAIjzaOWQ82H_yqCMPjwf0oKxtcBLNkVfNbMuK6LDpsuwZxHmrgg/s1600/0998.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="546" data-original-width="970" height="225" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiN1MZ1XEaB7xGs3pGp4C9sfBlY2yaZ4p89Zl4Mp0maRvCOgdR-MYvzwHJVaBLlNCcqU1xZ9idcnJL1jLxTKfYScbrPAIjzaOWQ82H_yqCMPjwf0oKxtcBLNkVfNbMuK6LDpsuwZxHmrgg/s400/0998.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Bugün işten kovuldum. İstifa etmiş de olabilirim. Tam emin değilim. Hiçbir zaman emin biri olamadım zaten. İnsan kaynaklarından Sema Hanım da bana pek güvenmezdi. Çok emin biri olmadığım için herhalde.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
Eve geldiğimde cüzdanımdan küçük bir kimlik kartı çıkardım. Elektronik çipli, ruhsuz bir karttı. Her gün sabah 08.30'da bir metal yığınına temas eder ve bana, şuan kıçımın altında beni içine alan koltuk takımını satın alabilmem için vaktimi para karşılığında sattığım o mezbahaya giriş yapmama olanak sağlardı. Ancak bugün kovuldum ya da istifa ettim. Her şey bitti.<br />
<br />
Aslında her şey şöyle başladı...<br />
<br />
Yaklaşık bir yıldır uykusuzluk sorunu çekiyordum. Zeki insanların daha geç uyuduğunu anlatan, metabolizmamı yerle bir eden, kilo almama, çirkinleşmeme hatta belki de yalnızlaşmama sebep olan, uzayan geceleri güzelleyen makalelerle sabahı buluyordum. Sonra derin uyku madenlerine giriyor, birkaç saatlik bir sabit nefes alışverişi seansını gözlerim kapalı halde yapıyor ve kalkıp işe gidiyordum.<br />
<br />
Yanı mezbahaya.<br />
<br />
Önce çipli kimlik kartımı o metal yığınına yani turnikeye okutuyor, ardından asansöre doğru tam on yedi adım atıyordum. Asansör düğmesine basıyor, insan kaynaklarından Sema Hanım'a, muhasebe biriminden Cenk Bey'e ve son olarak yüzünü -eğer lütfederse- kırk yılda bir gördüğüm patronuma selam çakıyordum. Bu asansör tam kırk beş saniye içerisinde beni plazanın en tepesine çıkarıyordu.<br />
<br />
Bugün 08.39'da kendimi o plazanın en üst katından aşağı attım.<br />
<br />
İstifa ettiğimden ya da kovulduğumdan bahsederken aslında yalan söyledim. Hatta ikisi arasında gidip gelirken, hangisinin başıma geldiği konusunda emin değilmiş gibi davranırken de çok yapmacık bir rol oynuyordum. Hatta siz insan kaynaklarından Sema Hanım'dan bahsettiğimi görünce, onunla aramda bir şey olur falan sandınız.<br />
<br />
Yok öyle bir şey.<br />
<br />
Yani var aslında.<br />
<br />
Elbet şimdi bu ülkenin herhangi bir şirketinde, insan kaynakları biriminde Sema Hanım diye biri vardır.<br />
<br />
Demek istediğim; bu hikayede yok.<br />
<br />
Hatta bu hikayede yaşayan herhangi biri de yok. Öldüğümü söylemiş miydim? Yani kendimi plazanın en üst katından attığımı? O da yalan. Plaza yok, ben yokum. Yaşamıyorum.<br />
<br />
Bu ölü bir adamın hikayesi.<br />
<br />
Çünkü tüm köleler, köle olduğunu düşünenler, bunun farkına varmış olanlar ama bu durumdan kurtulmak için hiçbir girişimde bulunma cesaretine sahip olmayanlar, işinden kovulduğunda ölür.<br />
<br />
Ben ölü bir adamım. Çünkü kovuldum.<br />
<br />
Eve geldiğimde henüz taksidi bitmemiş bej rengi koltuk takımımda, henüz taksidi bitmemiş bir kadın yatıyordu. Kredi kartı geçiyordu ve ben de taksit yaptırdım. Hayatımda hiçbir şeyi tek seferde ödeyemem, ödeyemedim.<br />
<br />
Kadın uyuyor gibiydi ama nefes almıyordu. Belki çok derin uyuyordu. Belki ben sığ düşünüyordum.<br />
Onu orada bırakıp mutfağa gittim. Köpüklü bir omlet yaptım, geri döndüm.<br />
<br />
Kadın hala uyuyordu, kalkıp yerine yatmasını söylemek için parmağımla dokunduğumda koltuktan aşağı sarkan kolunda morluklar vardı. Kalkıp yatması gereken yer iki sokak aşağıdaki mahalle mezarlığıymış meğer.<br />
<br />
Omleti döküp bir helva yapmaya koyuldum. Güneş gözlüğümü takıp sıcak helvayı karşı koltukta üç kaşıkta bitirdim. Kadını sırtladım odama taşıdım. Biraz kilo almış gibiydi. Tekrar salona getirdim. Yatak odamın gotik atmosferine uyum sağlamıyordu.Her geçen dakika daha çok kilo alıyordu. Bu seferde salonun açık temalı havasına uymuyor, gotik bir hava sergiliyordu. Belki tekrar takside girip daha da açık renkli mobilyalar almalıydım. Emin değilim. Hiç emin biri olamadım zaten. Bu kadın da bana güvenmiyordu belli ki.<br />
<br />
Biraz uyumak için yatak odama döndüm. Kadını orada bıraktım. Hastaydım, iğne vurunmak için tekrar salona yöneldiğimde bütün iğnelerin bittiğini gördüm. Belli ki kadın benden daha hastaydı. Bütün iğneleri vurmuş koluna. Sere serpe yatıyor. İlacın bile fazlası zarar. Kadın ölmüş. Aşırı doz tedaviden...<br />
<br />
Ben hala hastayım. Kusmak üzereyim. Yorgunum ve işimden kovuldum, dün gece üç adam tarafından dövüldüm. Bir plazanın en üst katından kendimi attım. Yarın sabah annem ölecek. O tedavi görmüyor. Tedavisi çok pahalı. Tedavisi Tanrı onun.<br />
<br />
Benim tedavim anneminkiyle bir değil. Dışarı çıktım. Nalbura uğradım. Bir kürek, bir kazma aldım. Bir galon benzin ve önünden geçtiğim tütün mağazasında gördüğüm parlak bir çakmağı da sepete ekledim. Siparişi onayla tuşuna bastım. Elim cebime gitti. Yıkanmış birkaç parça peçete ve son param. Alışveriş tamamlandı. Eve geri döndüm.<br />
<br />
Arka bahçeyi kazmaya başladım. Yorucu bir işti. Çukuru bir insan boyunda, üç insan genişliğinde kazdım. Kadın çok şişmandı. Bu benim hatam değil ama kadını da yargılamıyorum tabi. Balon gibi şişiyor. Böyle durumlarda cesedin karnına bir bıçak konurdu sanırım. Aklım henüz ermeye başlamışken katıldığım bir cenazede öğrenmiştim bu bilgiyi. Dedemin cenazesinde.<br />
Neyse konumuz bu değil. Kadını getirdim salondan. Çukura attım. Üstünü kapadım. Toprak yığınının üstünde biraz tepindim. Çok eğleniyordum ama kısa sürdü. Karşı komşu çok şüpheli bakıyordu.<br />
<br />
Eve geri döndüm helva soğumuş ve daha lezzetli olmuştu. Karşı komşum Nihal Hanım'a bir tabak götürmek istedim. Evine girdim. Merdivenleri tırmandım. Kapısını çaldım. Açmadı. Geri dönmek üzereydim ki zincirli kilidin sesini duydum. Kısık gözlerini kapının on santimetrelik zincir aralığından üstüme dikmiş, ne istiyorsun? diye soruyordu.<br />
<br />
Helva ikram etmek! dedim. Kapıyı açtı. İçeri geçtik Kivi yeşili renginde zebra çizgili koltuk takımlarına oturduk. İşimden kovulduğumu söyledim. Pek oralı olmadı. İştahla helvayı yiyordu.<br />
Biraz daha hızlı yeseydi boğazına takılacaktı ve belki de karşımda ölmesini izleyecektim.<br />
<br />
İstemsiz bir şekilde biraz daha hızlı ye, biraz daha hızlı ye diye geçiriyordum içimden. Neyse ki tabağın sonuna doğru kaşığını daha hızlı kullanmaya, ağzını daha çok açmaya başladı. Ağzını daha çok açtıkça, boğazındaki o küçük delik daha uzun ama dar bir açı alıyor ve oradan geçecek herhangi bir cisme karşı daha konforsuz bir hal alıyordu.<br />
<br />
Helvanın içine koyduğum azami miktardaki bir ceviz, dileğimi yerine getirdi. Nihal Hanım öksürmeye başladı. Boğazını tutuyor, değişik sesler çıkartıyordu. Dikkat çekmeye çalıştığını düşündüm. Hiç oralı olmadım. İşimden kovulduğumu söylediğimde o da böyle yapmıştı hiç oralı olmamıştı. Yaşlılar hep böyledir.<br />
<br />
Bir ara sanki "iki hafta önce kovulduğunu değil istifa ettiğini söylemiştin ve duyduğuma göre kız kardeşin ölmüş başın sağ olsun" dedi. Ancak pek dinlemedim. Yani oralı olmadım.<br />
<br />
Nihal hanım öksürmeye devam ederken sesi birden kesildi. Yüzüne renk geldi. İnanır mısınız o an kivi yeşiliyle mor renginin nasıl güzel bir uyum içinde olduğunu fark ettim. Kivi yeşili halım vardı benim de. Onun yanına mor bir koltuk takımı almalıydım. Evet karar verdim. Mor koltuk takımı alacağım. Hem taksidi bitmemiş kadının mor kollarına da uyum sağlar. Ama onu bahçeye gömdüm. Artık salonumda değil. O zaman tekrar çıkartır, salona koyarım. Hatta belki içini doldurur duvara asarım. O zaman dudakları falan da morarmış olur. Bingo!<br />
<br />
Tüm bunları düşünürken Nihal Hanım'ın iyice sessizleşmesi, kafamın içinin gürültülü hale gelmesiyle fark ettim ki Nihal Hanım uyuya kalmış. Ne yazık! Yaşlı insanlar hep böyle ulu orta uyuya kalıyor. Üstünü mor bir pike ile örtüp evden çıktım.<br />
<br />
Eve geri döndüm. Karnım acıkmıştı. Biraz daha helva yiyip uyumaya gittim.<br />
<br />
Yarın zor bir gün olacaktı. Gidip mor bir koltuk takımı bakacaktım.<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />Karşıt Kültür Bloghttp://www.blogger.com/profile/16212651936514183938noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5915430421829090982.post-26025910651416605342019-04-11T09:11:00.001-07:002019-04-11T09:11:16.261-07:00Dokuz Ayrı Jack Kişiliğinin Otobiyografisi (FİNAL) "Fetüs Jack"<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiXPF8g4kpDAqZJcxH7fr3a5n1SdkfKGffJOoRPOZPUHBYF3wsy-ausfyAi-v6rgNscLHwRJmocUyKCcvsHQDO1zrDrKrn0rw3wuYUZtoEfWco9sydWa0BcyScD42JJpO0BeZcHNFHr0i0/s1600/anatomy-drawing-baby-14.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="815" data-original-width="570" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiXPF8g4kpDAqZJcxH7fr3a5n1SdkfKGffJOoRPOZPUHBYF3wsy-ausfyAi-v6rgNscLHwRJmocUyKCcvsHQDO1zrDrKrn0rw3wuYUZtoEfWco9sydWa0BcyScD42JJpO0BeZcHNFHr0i0/s320/anatomy-drawing-baby-14.jpg" width="223" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<br />
<div style="text-align: center;">
Benim adım JACK,</div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
Ben bir kadınla birlikte olamam. Ben bir kadına katlanamam. Bir kadın da bana katlanamaz. Ben bile kendime katlanamıyorum. İnsanlar, yani insanlığınız yalnız kalmanın her zaman acınası bir yönü olduğunu savunur. Oysa ki acınası olan yalnız kalamamaktır. </div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
Yalnızlık benim içimde kaynayan bir volkan gibi. Dingin... Huzurlu... Çoğu zaman dışarı püskürecekmiş gibi hararetli ancak patlamasına milyonlarca yıl var. Ateş çemberimin sınırlarında ayakları yanan kadınlar, volkandan aşağı inip insanlığınıza karıştığı zaman; çok tehlikeli olduğumu söylerler. Oysa ki bu alev çorbasına yaklaşan, ondan bir yudum almak isteyen sizlersiniz. Öleceğinden haberdar ama bir o kadar pervasız ve cahil cesaretine bürünmüş sinekler gibisiniz. </div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
Dikenler üzerinde yürüyen, cam kırıkları üstünde yükselen, yere ayaklarıyla değil aklıyla dokunan bilge keşişler olduğunuzu düşünüyor, insanları yoğrulması gereken bir hamur, yontulması gereken bir odun gibi görüyorsunuz. Ancak yanılıyorsunuz. Değişimin, gelişimin başlaması gereken nokta sizin zihninizde. Zaten milyonlarca yıl boyunca kaynamış ve kaynamakta olan ve çoktan değişmiş olan volkanda değil.</div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
Sizler, ayakları yandıktan sonra acıya bağımlı hale gelmiş hilkat garibelerisiniz. </div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
Sizler, bir sonraki gününü, o gün gelmeden yıllar önce planlayan hesap-kitap kölelerisiniz.</div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
Sizler, yakınından geçtiğiniz her şeyin, hayatına girdiğiniz her insanın, gözlerinizi diktiğiniz her maddenin sizin isteğinize göre şekillenmesini, değişmesini isteyen bencil 21. yüzyıl şeytanlarısınız.</div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
Yeraltına kadar beni takip eden, her gece kabuslarımda gezinen, unutulmak uğruna hiçbir çaba göstermeyen ve beni yalnızca varlığıyla bile dayanılmaz bir acıya uğratan bu kadın da bir şeytan.</div>
<div style="text-align: left;">
O gün neden o inşaatın tepesinden atlayıp ölmediğini kendisine soracak oldum ki; bunların hepsinin engin hayal dünyamdaki birer kurmaca oyun olduğunu hatırladım.<br />
Sonra düşündüm ve karar verdim ki belki de bu bana gönderilmiş bir mesajdı. Önce mesajın nereden geldiğini sorgulamak istedim. Bilinçsiz bir biçimde aklım Tanrıya gitti. Ufak bir tebessüm ettim. Aklım yine olmadık şeyler yaratıyordu kafasında.<br />
<br />
Mesajın içeriğini birkaç saniye içinde çözdüm. Sonraki birkaç saniye içinde ise ne yapmam gerektiğine karar verdim. Zaten hiçbir zaman ne yapmamalıyım ki işi bok etmemeliyim diye değil, nasıl her şeyin içine sıçabilirim? Bunun için ne yapmalıyım diye düşünürdüm. Yine öyle yaptım ve yeraltından yükselen bir asansöre bindim. Tekrar insanlığın arasına karıştım.<br />
<br />
Sabah olmak üzereydi. Etraf sessizdi. Kuşlar ölüyordu. Geri kalmış coğrafyalarda insanlar ölüyor, öldürüyor ya da birbirlerinin hayatına kast etmek üzere planlar kuruyordu. Gelişkin coğrafyalarda ise dünyanın bok çukurlarında insanları nasıl boğarız sorusu üzerine hesaplar yapılıyor, birileri dünyanın jandarması olmak üzere kollarını sıvıyor, kapitalizm yine satması gerekeni satıyor, insanlar ihtiyacı olmayan şeyleri satın alıyor, ürettiğinin on katı kadar tüketim yapıyordu.<br />
Fabrikalar birkaç saat sonra açılacaktı. Yeni bir gün başlayacaktı. Yeni işçiler ölecek, bazıları sakatlanacak, bazıları işten atılacak, bazıları emekli olacaktı.<br />
<br />
Bense ölecektim. Evet ölecektim. Buna karar vermek o kadar zor olmadı. Apartmandan çıktığımdan bu yana dakikalardır yürüyordum. Yine bilmediğim sokaklara giriyor. Herkesin uyuyor olmasından hoşnut durumda hiç insan yüzü görmeden her zaman ki gibi somurtarak yürüyordum.<br />
İçsel yolculuğum ayaklarımı kullanarak beni bir inşaattın önüne getirdi. Tepesine kadar çıktım ve kendimi aşağı attım.<br />
<br />
Benim adım Jack,<br />
<br />
kendi hayatımı anlattığım bu "dışarı kusma" serisinde, dokuz ayrı kişiliğimi anlatmak, dünyada kendime ait bir çentik bırakmak için çıktığım bu yolculukta elbette dokuz ayrı karakterimin hiçbirinin birbiriyle uyumlu olmadığını anlamışsınızdır. Hepsinin yaşanılan dünyayla bir sorunu var. Bunu da fark etmişsinizdir.<br />
<br />
Dolayısıyla bu anlatımın dokuz ayrı karakter için dokuz ayrı bölüm olmayacağını tahmin ettiğinizi varsayarak ölümümü sizinle paylaşıyorum.<br />
<br />
Benim adım Jack,<br />
<br />
Ben, kişiliklerimi bir yılanın düzenli aralıklarla deri değiştirmesi gibi değiştiririm. Çıktığım her yolculukta kendimden bir parça kaybeder, yerine yenisini koyarım. Kadınları severim. Hemcinslerime karşı da kötü düşünmem. Ancak beni değiştirmeye kalktığınız her an bir kişiliğime zarar vermiş, onu öldürmeye teşebbüs etmiş olursunuz. O da yüksek egosunu böyle bir cinayete kurban gitmeyecek kadar şişirdiği için kendini öldürür.<br />
<br />
Benim adım Jack,<br />
<br />
Normal zamanından on beş gün önce doğduğumdan bahsederken aslında zamanın tersten işleyişi hakkında bir şey deniyordum. Ben doğumumdan on beş gün önce öldüm. Bir kadının karnında kendime kurduğum o küçük yuvada, dışarıyı hiç merak etmediğime karar verdim. Önce annemi zehirledim. Üzgünüm anne bunu yapmak istemezdim. Ancak senin karnındayken bir yıldız gezginiyle karşılaştım. Geçmişi, geleceği ve yaşanılmayacak kadar boktan dünyanızın bütün ihtimallerini gördüm. Ancak o yıldız gezginin babam olduğunu bilmiyordum. Anne, özür dilerim.<br />
<br />
Benim adım Jack,<br />
<br />
Annemin karnında intihar ettikten sonra derin okyanusları küçük bir salla geçtim. Kürekçim bir zenciydi. Her dokuz saatte bir, üç nefeslik bir esrar karşılığında kürekleri ben devralıyordum. Kara parçasına ayak basar basmaz yer altına çekildim. Oksijen az olduğu için ciğerlerim pek gelişmedi. Esrarı bıraktım. Sigarayı bıraktım. Sonra da yaşamak hevesini...<br />
<br />
Benim adım Jack,<br />
<br />
Baş ve işaret parmaklarının ucuyla tuttuğum bu yaşam sevinci ellerimin arasından kayıp giderken yalnızca, çocukluğu annem tarafından döverek öldürülen kardeşimi düşündüm. Şimdi hepimiz normal insanlar olabilirdik. Anormal olduk. Ancak gel gör ki anormal insanlar zaten her zaman standart yaşanan hayatlardan çıkarlar.<br />
Standart bir ev, standart bir maaş, standart duygu durumuna, standart ilgi ve alakaya sahip ebeveynlerin standart olmayan tohumları. Toprağa düşer düşmez her şeyin ne kadar normal olduğunu fark edip sıranın dışına çıkmaya gayret eden standart tohumlar...<br />
<br />
Tüm bunları anlatan Jack adlı insanın aslında hiç var olmadığını öğrenmeden önce, benimle beraber bu yola çıkanlara ve sonuna kadar gelenlere artık gerçek hikayeyi, gerçekten yaşamış bir insanın ağzından anlatmanın vakti geldi.<br />
<br />
Her şeyi açıklığa kavuşturacak o gecenin yaşanılanlarını, ölümü, doğumu, gün batımını, cinayeti, gözlerimin henüz yeni oluşmuş yuvalarında nasıl parçalandığını, bir bebeğin çığlıklarını, annesinin sessiz feryatlarını <b>yine aynı annenin ağzından anlatmanın vakti geldi.</b><br />
<b><br /></b>
<b> -Mary'nin Günlüğü- 01.10.1918</b><br />
<b><br /></b>
"Uzun zamandır bir adamı gözetliyorum.. Huysuz birine benziyor. Dünyayla dertleri var. Çözmek için uğraşmıyor. Yeraltı dediği bir yerde saklanıyor. Nadiren şehir merkezinde bir bara geliyor, bir şeyler içtikten sonra tekrar yeraltına dönüyor. Adı JACK.<br />
İlgimi çektiği için bir gün peşinden takip ettim. Girdiği sokaklara girdim. Merakla tepesine baktığı boş inşaatlara baktım. Kaldırımlardan inip pervasızca akan trafiğin arasına karışmasını izledim. İkimizin de yolu sonunda bir içme suyu fabrikasına düştü. Burada biraz kendiyle konuştu. Öylesine hararetli tartışıyordu ki; onu görmesem karşısında biri var zannederdim. Konuştuğu kişinin karşısında değil aklında olduğunu bilmediğim zamanlardı."<br />
<br />
<b>-Mary'nin Günlüğü- 04.11.1918</b><br />
<br />
"Adamla sonunda tanışabildim. Uzun zamandır onu takip ettiğimin farkındaymış. İlk andan bu yana beni görmüş ve zihnine kazımış. Ondan biraz korktum. Ancak ilgimi çeken bir yönü var. Bir ya da dokuz yönü, bilmiyorum ama kendimi tutamadığım, ona gitmekten kendimi alıkoyamadığım, onu izlemekten vazgeçemediğim bir yönü var. Bilmiyorum. Bilmiyorum. Bu garip bir duygu."<br />
<br />
<b>-Mary'nin Günlüğü- 01.04.1919</b><br />
<b><br /></b>
"Artık onu daha az görür oldum. Epeydir bara gelmiyor. Ben de takip etmiyorum. Bir planın peşindeyim. Kendimi ona göstermek, anlatmak, ruhumu kollarına teslim etmek için zaman kolluyorum. Sanırım ona aşık oldum."<br />
<br />
<b>-Mary'nin Günlüğü- 10.04.1919</b><br />
<br />
"Bugün ilk defa onu sonuna kadar takip ettim. Yaşadığı ya da yaşadığını sandığı yere gittim. Beni görmek istemedi, tanımakta zorluk çekti ama sonunda fark etti. Benim gerçek bir kadın olmadığımı, onun sadece zihninde var olan bir yanılsama olduğumu ve azap kervanı dediği insan sürüsünün yolculuğundaki şeytanlardan biri olduğumu iddia etti. Acı veren bir kaç dakikalık bir içsel haykırış gibiydi birlikte oluşumuz. Evet birlikte olduk."<br />
<br />
Buraya kadar annemi dinlediniz. Buradan sonrasını ben devralıyorum.<br />
Ben; adını kendi koyan bir fetüs.<br />
<br />
Jack adında bir fetüs.<br />
<br />
Şimdi müziğin sesi yükseliyor. Beni dinleyin. Sahne alıyorum...<br />
<br />
Babam nasıl yeraltında yaşayan Jack adında bir mahlukatsa, ben de öyleydim. Benim yeraltım annemin karnıydı. Kulaklarım duymuyor, ciğerlerim gelişkin değildi. Kollarım içe kıvrık, gözlerim kapalıydı. Bu halimle babamı en iyi anlayan bendim.<br />
<br />
25 Mart 1920 sabahı zihnimde bir etin içe doğru kıvrılışını andıran bir sesle uyandım.<br />
Metalik gri bir madde bacaklarımın arasından sol avuç içime saplandı sonra geri çekildi. Et içe doğru kıvrıldı. Annemin eti. Bir yandan içeride daha da sıkışıyor, bir yandan gevşeyen ve aşağı doğru kayan bir balonun içinde irtifa kaybediyordum.<br />
<br />
Metal madde aynı hızla etten geri çıkıp tekrar içeri girdi, göz kapaklarım henüz oluşmuştu ama ben sımsıkı kapatıyordum. İçeri giren iki ayrı bıçak darbesi göz kapaklarımı yarattı. Kanlı bir dünya sahnesi... Dokuz aylık içsel yolculuğumdaki binbir ihtimalden birini yaşıyordum.<br />
<br />
Bıçak darbelerinin beşincisi geldi ardından altı ve yedi. Tiyatro perdesi aralanıyor. Ben, yani fetüs Jack sahneye çıkıyor ve her bir bıçak darbesine ayrı bir oyun sergiliyordum.<br />
Her bıçak darbesinde yeni bir organımı keşfediyor, yeni bir uzvumu kullanarak okyanuslara kürek sallıyor ve zihnimin yolculuğunda azap kervanına katacağım yeni bir deve doğuruyordum.<br />
<br />
Dokuz ayrı bıçak darbesine dokuz ayrı yorum katıyor. Dokuz ayrı dünya halini anlıyor ve dokuz ayrı devenin önderliğinde babamla birlikte azap kervanından kaçıyordum.<br />
<br />
Dokuz ayrı dağ tepesinde doğuyor, dokuz ayrı çığ altında ölüyordum. Dokuz ayrı günü dokuz ayrı saatte yaşıyor, dokuz ayrı kişiliğim, dokuz ayrı bıçak darbesiyle şekilleniyordu. Her biri içeri giren ve eti sıkıca kavrayıp kanla birlikte dışarı doğru çıkaran bıçak darbelerinin altıda dokuz ayrı kişilik yaratıyor ve her birini yarattıktan sonra hemen öldürüyordum. Çünkü babam annemi öldürüyordu.<br />
<br />
Ben, fetüs Jack. Dokuzuncu bıçak darbesinin ardından artık tamamen gözlerim açılmış, kollarım iki yana sarkmış, göbeğimin üstüne düşen kafamı kaldırmaya ise hiç mecalim kalmamıştı. Demir parmaklıkların ardından dünyayı izleyecek olan babama, benzer bir görüntünün hapse girmeden nasıl göründüğünü anlatacak kadar çok şey yaşamıştım. Çok şey... Dokuz bıçak darbesi.<br />
<br />
Annemin karnı lime lime edilmiş ve ben kafama düzenli aralıklarla düşen su damlalarının altında, dünyada zihnimin dışında somut biçimde ilk ve son olarak gördüğüm bu içme suyu fabrikası denen yerde, yine ilk ve son nefesimi alıp veriyordum.<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<div style="text-align: center;">
BENİM ADIM JACK,</div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
Ben hiç doğmadım. Annemin karnında da intihar ettiğim falan yok. Bir kara parçasına hiç ayak basmadım.</div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
Ben, başlamamış bir aşkım.</div>
<div style="text-align: center;">
Ben, sınırı geçilmiş bir bilek prangasıyım.</div>
<div style="text-align: center;">
Ben, kokain bağımlısı bir zenci</div>
<div style="text-align: center;">
Ben, boşluğa kulaç atan bir yüzücü</div>
<div style="text-align: center;">
Ben, kullanışsız bir tohumum.</div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
Ben ölü bir doğumum.</div>
<div style="text-align: center;">
Ben JACK'im </div>
<div style="text-align: center;">
Azap kervanından kaçamayan,</div>
<div style="text-align: center;">
Aranızda yaşamayı öğrenemeyen,</div>
<div style="text-align: center;">
Yeraltından çıkmayan, standart olmayan,</div>
<div style="text-align: center;">
ve </div>
<div style="text-align: center;">
Aslında hiç yaşamamış olan...</div>
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
Karşıt Kültür Bloghttp://www.blogger.com/profile/16212651936514183938noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-5915430421829090982.post-68323063227395145432019-04-05T13:05:00.001-07:002019-04-05T13:05:21.964-07:00Dokuz Ayrı Jack Kişiliğinin Otobiyografisi (Bölüm 6) "Yolcu Kadın"<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgsyQ_UuB_sW39HHmAcjetA5SXaoYz3bNCKmujkDV39-ra4-7ZWAs1QNIQRGUpuBmdfk-zntz5xAArlM5ky4dxrxRmS7vVM0wyYjXZhXYPZejH2zgMnvtw4ytKO1yut9JI7v3Khh5ft9_U/s1600/IMG_20190328_211736.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="888" data-original-width="900" height="393" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgsyQ_UuB_sW39HHmAcjetA5SXaoYz3bNCKmujkDV39-ra4-7ZWAs1QNIQRGUpuBmdfk-zntz5xAArlM5ky4dxrxRmS7vVM0wyYjXZhXYPZejH2zgMnvtw4ytKO1yut9JI7v3Khh5ft9_U/s400/IMG_20190328_211736.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
Benim adım JACK,<br />
Hayatım boyunca asıl benliğim, asıl Jack dışında her benliğim birbirini yargılamaktan öte bir şey yapmadı. Uğruna savaşılacak, sonucunda pragmatik fayda sağlayacak hiçbir şeyin peşinde koşmadım.<br />
Ben, boş adamın tekiyim.<br />
<br />
Yağmurlu bir gecede dışarı çıktım ve kilometrelerce kendimi aradım. Suçlu bulunacağım, itilip kakılacağım bir yaşamın peşinde koştum, kendimi ya kaçıp kurtulmak ya da kalıp kurtarmak arasında savaşan düşüncelerime adadım. Çekilen tetikler, çukurlara atılan cesetler, caddeler ve sokaklar üstünde savaşan beyinlerin kullandığı silahlar, sonuçsuz savaşlar, masum çocuklar bu bok çukurunun yalnızca arka planında kalmış çeşitli enstrümanlardı. Fark ettiğimde artık çok geçti. Dokuz ayrı beden üstüme doğru koşuyor, ruhları içimden geçip organları göğüs kafesimde sıyrılıp yere düşüyor daha sonra kaldırımlara çekiliyor, orada tekrar birleşiyor ve dokuz ayrı surette karşıma çıkıyordu. Delirdiğimi anladığım an gelmişti.<br />
<br />
Zihnimin sınırlarına vardığımda uzun bir gece başlamak üzereydi. Kuşlar, sık dallarla çevrili ağaçların içerisine hortlaklar gibi sığınmış, hiç ses çıkarmıyorlardı.<br />
<br />
Beni yeraltından dünyanıza taşıyan asansöre bindim. Apartmandan çıktım. Siyah beyaz amerikan sineması gibi bir geceydi. Apartman kapısının yan sokağında bir adamın bıçaklandığını gördüm. Şapkamı biraz daha yüzüme indirdim. Ellerimi cebime soktum. Avuçlarımın içinde bir trenle uçağı çarpıştırdım. Yüzlerce insan öldü, aynı anda binlercesi doğdu. Ne yazık dedim. Doğanlara ne yazık... Bıçak, gecenin sisi içerisinde parlamak için çaba gösterircesine yere düştüğünde; bir cinayete sırtımı çevirip sorumluluklarımdan kaçtığım gibi kaçtım. Şehrin, daha önce girmediğim sokaklarına daldım. İnsanlar tedirgin, telaşlı, aceleci ve korkaklardı. Bir o kadar da çoklardı. Rahatsız oluyordum. Yalnızlığın inanılmaz büyüsünde ufak tınılarla yüreğime uzanan müziğe odaklanmak istedim. Yapamadım. Ancak ayaklarım beni izbandutlar tarafından korunan bir gece kulübünün önüne sürükledi. İçeri girdim, çokça içtim. Eve yalnız dönerim zannederken bir kadın peşime takıldı.<br />
<br />
Apartmanımdan içeri girerken arkamdan omzuma dokundu.<br />
<br />
Yüzünü daha önce gördüğümü düşünüyordum. Hatta daha kırmızı suratlı ve kırılgan bir kadın olduğunu hatırlıyordum. Bahsettiğim bu gece öldüğüm, öldürüldüğüm gece değil. Daha oraya gelmedik. Sadece daireme geldik.<br />
<br />
Beraber içeri girdik. Beni tanıdığını, bir içme suyu fabrikası müdürü tarafından tanıştırıldığımızı söyledi. Yaşadığımı sandığım birkaç gün önce beni ayaklarının altında gördüğünü, ruhunu benimle birleştirmek, kendisine musallat olan azap kervanını bana nakşetmek istediği için üstüme atladığını söyledi.<br />
<br />
İçinden, benliğinden bir insan sürüsü geçiyormuş sanki. Hörgüçlerine günah keçileri bağlanmış, kuyruklarından masum cesetler sallandıran develerle donatılmış şeytan kervanından, azap göçünden, gezegenlere tırmanıp insanların nasıl sevişmesi gerektiğinden bahseden dağcı peygamberlerden bıktığını, bunları başka bir insana musallat etmek istediğini ve bu kederli ayin için beni seçtiğini söyledi.<br />
<br />
Onu tanıdığımı, ölümümden üç gece önceki o akşam anladım. İçme suyu fabrikasından yeraltına tekrar dönmek niyetiyle ayrıldığım o akşam üstü, inşaatın tepesindeki kadındı bu.<br />
<br />
<b>"Benim yolculuğum burada sona erdi" demişti. Bu gece kafamın içindeki yansımasını daha bana arkamdan dokunur dokunmaz öldürdüğümü bilmeden...</b><br />
<br />
Kimseyle yolumun kesişmesini istemem. Ben de insanların azap kervanından kaçıyor, yeraltında yaşıyor, sadece heybeme biraz daha acı katmak ve onları yoğurarak kendime pratik fayda sağlamak için sizlerin arasına karışıyorum dedim. Acıdan zevk alıyorum. Daha doğrusu onu nasıl kullanabileceğimi biliyor ve kişiliklerime yeni bir kişilik katıyorum dedim.<br />
<br />
Tüm gece peşimi neden bırakması gerektiğini anlatırken, kendini bana aşık ettiğini, bunu yaparken aynı şekilde kendisinin de bana aşık olduğunu anladım.<b> Ancak aşkı sadece yaşayanlar anlar. Bu benim gibilere, şimdi gerçekten ölmüş olmayı dilemek ve bunun gerçekleşmiş olmasını sağlayacak bir Tanrıya inanmak kadar uzak bir ihtimal.</b><br />
<br />
<br />
Teşebbüs etmiş olduğu eylemden gayri, bu kadın; bu gece benden hiçbir şey istemiyor, hiçbir şey sormuyor, yardım dilenmiyor ya da bana zarar vermeye çalışmıyordu. Sustukça susuyor. Arada bir gülümsüyor. Parmaklarını diğer avucunun arasına alıp dikkatle inceliyor. Daha sonra çok ilgili bir biçimde kafasını kaldırıyor ve ince, beyaz, narin boynunu odanın loş ışığını çevreleyen tavanları incelemek için hareket ettiriyordu. Küçük, kibar küpeleri vardı.<br />
<br />
Çok rahatsız olduğumu belirtmek için ayağa kalktım, sonra geri oturdum. Sonra bir daha kalktım ve lambayı söndürdüm.<br />
<br />
Boynumdan akan tuzlu sular göğsüme kadar inmiş, sıcak bir kaşıntı uykumdan uyandırmıştı. Uyurgezerliğin verdiği hararetle yataktan birden fırlamış ve ışığı açmıştım.<br />
Etrafta kimse yoktu. Dairem bomboş ve ben de yorgundum. Bu gece tüm bunların aşırı gerçekçi hissedilmiş bir rüya olduğuna dair kanaat getirmek için dokuz kişiliğimle oturup kadın yeniden gelmeyene kadar bekledik. Sonsuza kadar bir ölüyü bekleyebilirdik. Bekleyecektik de zaten...<br />
<br />
Sabaha karşı huzursuz olan üçüncü kişilik esnemeye ve öksürmeye başladı. Huysuz ve sinirli olan beşincisi küfür etmeye başlarken sekizincisi tekrar uyumuştu bile. Bu sırada dokuzuncusu odanın bir ucundaki daktilonun başına geçmiş. tüm bunları Kerouac usülü yaptığı daktilo kağıdı rulolarıyla kayda geçiriyordu.<br />
<br />
Sol elimin içiyle sinek kovar gibi havayı dağıtıp hepsini geldiklere yere gönderdim. Bir başıma kaldım. Kadını beklemedim. Gelmeyecekti. Ancak tekrar gelmeyeceğine inanmam için bu kadının daha önce gelmiş olmasına inanmam gerekiyordu. Çünkü birinin geri gelmesi için gitmiş olması gerekir. Gitmiş olması içinse daha önce gelmiş olması gerekir. Tüm bunları düşünürken. Lambayı tekrar kapatmış ve uyumaya yönelmiştim ki kapı çaldı.<br />
<br />
Kapıda bir kadın. Bembeyaz, ince ve narin boynu, ufak, kibar küpeleri ve meraklı, dikkatli gözleriyle yüzüme bakıyor. Gözaltı torbalarımı inceliyordu.<br />
<br />
<br />
Merhaba,<br />
Yolculuğum beni buraya getirdi. Yeraltına...<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />Karşıt Kültür Bloghttp://www.blogger.com/profile/16212651936514183938noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5915430421829090982.post-83067837940122486242019-03-29T15:07:00.000-07:002019-03-29T15:07:07.676-07:00Dokuz Ayrı Jack Kişiliğinin Otobiyografisi (Bölüm 5) "Azap Kervanına Dönüş"<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiJDwb67dQLwFA2563pJLoty4289ZzyrpZlsiHdoudqNRSUndAgRqtj-hbuvJUKY6wbh8IK8GLv1LdnjriJCfY54EGg6rKwPdBMwtQsnx8YTuZAEsJyhxaIGk0GmM1l_uvU7iFheeDOmMo/s1600/pi%25C3%25A7+arda%25C5%259F.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="744" data-original-width="500" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiJDwb67dQLwFA2563pJLoty4289ZzyrpZlsiHdoudqNRSUndAgRqtj-hbuvJUKY6wbh8IK8GLv1LdnjriJCfY54EGg6rKwPdBMwtQsnx8YTuZAEsJyhxaIGk0GmM1l_uvU7iFheeDOmMo/s320/pi%25C3%25A7+arda%25C5%259F.jpg" width="215" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="" style="clear: both; text-align: center;">
Benim adım JACK,</div>
<div class="" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
Heybesinde azap ve kederden başka bir şey taşımayan, seçimleri kendisinden sonraki yılları kasvete boğan insanlığınızın yoluyla, ruhunu kaybetmiş benliğimin kesiştiği noktaya kadar inandığım bazı şeyler vardı. Kutsallıkları olan şeylere sahiptim, onlara dört kolla sarılır, onlarsız yaşayamazdım.<br />
<br />
Bir gün ne kadar az inanırsam o kadar az bağlanacağımı, ne kadar az bağlanırsam o kadar kısa ve kılcal kökler salacağımı ve ne kadar az kök salar, ne kadar az şeye bağımlı kalırsam; küçük bir heybe ile kalkıp gitme ve gerek fiziksel gerek zihinsel olarak yollara o kadar kolay düşebildiğimi keşfettim.<br />
<br />
Yolculuğunu gerçekleştirirken, uğradığı her durağı kasvete, karanlığa, sonuçsuz seçimlere boğan insanların kafalarının içine girip ne düşündüklerini öğrenmeyi keşfettim.<br />
<br />
Bunu yapmanın en iyi yolunun, göğsümün üstünde ya da kafamın içinde kurduğum dar ağaçlarında insanları sonsuz karanlığa ve kibire sahip yüreğimle yargılamak olduğunu keşfettim. Bir insanı odağıma alıp sonsuz acı veren dikenler üzerine oturtuyor, yargılıyor, bin parçaya bölüyor ve İsa'nın insanlık hayrına gayretten yoksun bedeninin hamursu yumuşaklığına ulaşana dek onları zihnimde kibirle yargılıyordum. Daha sonra ağızlarından çıkardıkları pelte kıvamında kin, nefret ve öfkelerinin onlara geri püskürtüyor, çileden çıkmalarını sağlıyor ve gururlu bir muzaffer askerin savaş dönüşü eve ilerleyen adımlarına benzer tutarsızlık ve rahatsızlıkla onları yalnız bırakıyordum.<br />
<br />
Tüm bunların sonucunda; vücuduma on beş gün erkene alınan doğumumla beraber bir asalak gibi yapışan kanser hücresini beslediğimden ve bir gün amansız bir hastalığa yakalanacağımdan, bu hastalığın elindeki silah olan o kanser hücresinin infilak noktasında; bana dayanılmaz bir acıyla beraber gelen bir yetenek bahşedeceğinden habersizdim.<br />
<br />
Zihinsel yolculuğumdaki hayali bedenim, boktan insanlık onurundan ve gururundan başka bir şey taşımayan develerinize çarptığında fiziksel vücudumun kanserli yumurta hücreleri patladı.<br />
İçi irin dolu bu yarıklardan açığa çıkan asit tüm bedenimi ve zihnimde yarattığım hayali imgeleri yakar ve şekillendirirken geri dönülemez bir yola girdiğimi anlamıştım.<br />
<br />
Aklımdan geçenleri kin ve nefrete dönüştüremiyor, yalnızca beyaz sayfalara aktarmakla sakinleşiyor, elime geçen her düz yüzeye yüzümü, suretimi aktarıyor ve bedenime iz bırakan her yere ben de bedenimden iz bırakıyordum.<br />
<br />
Bu acıyla karışık zevk veren eylemden kendimi bir türlü çekip çıkaramıyor. Umudun kıyısından geçmeyen hayatımı eroin bağımlısı bir serseri ile özdeşleştiriyor ve başka bedenlerde başka hayatlar yaşarken, başkalaşmış bedenlerin içine soğuk bir lav gibi işliyordum.<br />
<br />
Bundan kurtulamıyor, dürüst olmak gerekirse kurtulmak ta istemiyordum.<br />
<br />
Benim adım Jack,<br />
<br />
Zihinsel ve fiziksel olarak dünyanın dört bir yanını gezdim, kadınlarla oyunlar oynadım, kaçtım kovalandım, arkama baktığımda sevdiğim herkesi kaybettiğimi farkettim, kaybetmediklerim peşimden gelirken; onların peşimden gelmesinin verdiği heyecanın ve tatmin duygusunun devamlılığını sağlamak için kaçmaya, kaybetmeye, kaybolmaya devam ettim. Yolumu tekrar bulduğumda insanlığınızın yolculuğundan çok uzaktaydım.<br />
<br />
Ancak, normalleşmek, olağanlaşmak adı altında uydurduğunuz kalıplaşmış acımasız yöntemlerinizle yonttuğunuz zihinlerden olmak için can atıyor. Canımı acıtması için yalvarıyor ve bundan zevk alacağımı adım gibi biliyordum.<br />
<br />
Kervanınızı beni içine çekiyor ve işin kötüsü buna karşı koyamıyordum.<br />
<br />
Beni içine çeken; insanları, yaşayan, nefret duyan, kibirlenen ve böbürlenen her şeyi içine çektiği gibi bana ait olmayan şeyler, ait olmadığım yerler, topluluklar ve cinsiyetsiz bedenlerinin etrafında tavaf edilecek yapılardı.<br />
<br />
Aptallara özgü içgüdüsel bir refleksti bu.<br />
<br />
Aptaldım.<br />
<br />
Şimdi tekrar sizin yolculuğunuza katıldım. Sevinin aşağılık orospu çocukları. Aranızda yaşamayı öğreneceğim.<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />Karşıt Kültür Bloghttp://www.blogger.com/profile/16212651936514183938noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5915430421829090982.post-35040375712117574792019-03-27T12:05:00.002-07:002019-03-27T12:05:37.495-07:00Dokuz Ayrı Jack Kişiliğinin Otobiyografisi (Bölüm 4) "Piç'in Pişmanlığı"<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjenmm8vuvNwGlgqRd7SmyG24YAQ_VJmpkQvvQW53-ED9y5oVHdgxUy8i6c11VYoMihrYsQvroVGemgStotu417FwnPFUT4I2zBYDDL6g3iot3Y9YEYMl80jsKwfZHKI8Y0e6OwspViIac/s1600/Pi%25C3%25A7%2527in+Pi%25C5%259Fmanl%25C4%25B1%25C4%259F%25C4%25B1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="360" data-original-width="248" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjenmm8vuvNwGlgqRd7SmyG24YAQ_VJmpkQvvQW53-ED9y5oVHdgxUy8i6c11VYoMihrYsQvroVGemgStotu417FwnPFUT4I2zBYDDL6g3iot3Y9YEYMl80jsKwfZHKI8Y0e6OwspViIac/s400/Pi%25C3%25A7%2527in+Pi%25C5%259Fmanl%25C4%25B1%25C4%259F%25C4%25B1.jpg" width="275" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
Benim adım JACK,</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Sizin yolculuğunuzda arşınladığınız patikalarda yarattığınız insan müsveddeleri ve acımasız kadınlarla, Tanrının lanetlediği, müritlerinin dokunmaktan imtina ettiği, ağzının suyunu akıtan yasak elmaya dokunmak için karşıt insanları ve karşıt kültürleri öldürmek yolunda can attığı bu dünyada ve tüm bunların yarattığı yeksak düzeninizde yaşamak için dokuz ayrı karakterimin yanına koyduğum bir baskın piç var içimde.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Acıdan zevk alan, acıya ulaşmak için kısa süren mutlulukların, bitmeye mahkum heveslerin kölesi oldum. Kendimi, boğazımı sıkan, içinden kurtulmak için amansız bir mücadele verdiğim şehirlere hapsettim. Kurtulmak için sonu olmayan denizlerde, tek başıma öleceğim bir kara parçasına ulaşmak yolunda sonuçsuz kulaçlar attım.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Kurtulduğumda eriştiğim rahatlık içimdeki mazoşist piçi rahatsız etti. Diğer dokuz benliğime, doktorların insan götüne iğne vurmak için yaptığı parmak baskısına benzer bir baskı yaptı. Yüksek binaların üstüme korkunç çocukluk travmalarına sebep olan ebeveynler gibi eğildiği dehşet duraklarıyla dolu şehirlere geri döndüm. Parmaklarını boğazıma kendi ellerimle yerleştirdim. Bıyıkları yeni terlemiş bir ergenin mengeneyi sıkarken uyguladığı gururlu erkeksi bir güçle eşdeğer kuvvetle baskılar uyguladım boğazıma.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Kaçıp kurtulmak istediğim her insana, şehire, boğucu sigara dumanı altında gözlerimi yakan odalara, sırtımdan kanlar akıtan bıçaklar tutan arkadaşlıklara, uzun yıllar görüşülmemiş; zamanın değirmeni dostluklara, terkedilen kadınlara, Tanrının kitabına aykırı bir şekilde tanınmış bedenlere, yarıda bırakılmış kitaplara, iki nefes erken söndürülmüş sigaralara hep geri döndüm. Ruhum, bedenine aykırı hareket eden günahkar semazenler gibi döndü. Ben döndüm. Hep döndüm. Başım döndü. Gözlerim döndü. </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Aklım dondu ve hiçbir zaman geri geldiğim yerler, zamanlar tam olmadı. Yarım kaldı. </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Benim adım Jack,</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Uzak diyarlarda, ışık hızının zilyonlarca kez bölünmüş zaman dilimleri kadar da yakında bir yerde; hayallerimi perçinlerken, insanların okumasını istediğim kelime oyunlarını yücelten, ilhamla donatan bir kadın tanıdım.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Yollara düştüm, yolum oraya düşmedi. Kısa bir tecrübenin tam da istediğim miktarda bıraktığı acıya tutundum bir kaç hafta. Sonrasında silkinip yenilenmek için yeterli zaman bırakmadığında, ruhumdaki hortlakların ağız kenarlarını taze bir somun ekmek gibi kesen kalıcı bir iz bıraktığını anladım.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Kalıcı izlerle, çocukluk travmalarıyla, sırtında Stalin'in kırbacı gibi şaklayan ebeveyn sopalarıyla, örgütlenmemiş işçi sınıfının bataklığın dibindeki boku senin yüzüne fırlatmasıyla ve bunların gerginliğine ek olarak her an başını yoklayan tütün kokan ellerinle yaşamaktan, kaçıp kurtulmak, ruhunu bedeninde ayıran şehirlerden, insanlardan ayrılmak için üretilen dokuz ayrı karakterimle; BEN kendi zihninin içine hapsolmuş müebbetlik bir yıldız gezginiyim. </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Pişmanlık, sağ omzunun boynuma bağlanan kıvrımına alev alev yanan bir çubukla damgalanmış bir imza.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Pişmanlık, beni boğan ellerden uzaklaşmayayım ve toplum kurallarının zihnimde yarattığı heves çöplüğünde tekrar tekrar kendi kendimi doğurayım diye kırık ayak bileklerime takılmış bir pranga.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Pişmanlık, boynuma elleri nasırlı dev askerler tarafından asılmış bir Kalaşnikof.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Pişmanlık, ilk ben öleyim, bir mayına basıp arkamdan gelen iktidar koruyucularını koruyayım diye başlatılmış bir savaş.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Pişmanlık, ömrümün sonuna kadar birlikte yaşamak zorunda bırakıldığım sinir hastası bir anne.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Pişmanlık, otuz yıl sonra evine geri dönen, kız kardeşini öldürmüş ve babasını hadım etmiş bir kastrato.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Pişmanlık, benim zihnimde, eğer varsa kaderimde, olmadığına inandığım Tanrının bana altın tepside lanet olarak sunduğu bir akşam yemeğinde, içine ahşap verniği katılmış bir meyve suyunda, kola katılıp piç edilmiş üçüncü sınıf viskimde.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Pişmanlık, yazdıklarımda, okuduklarımda, hissettiklerimde ve asla ulaşamayacağım ellerinde.</div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
Benim adım Jack,</div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
Jack pişman, piç memnun. Onu siz memnun ettiniz. </div>
Karşıt Kültür Bloghttp://www.blogger.com/profile/16212651936514183938noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5915430421829090982.post-75275192609228606302019-03-24T04:51:00.000-07:002019-03-24T11:51:24.675-07:00Dokuz Ayrı Jack Kişiliğinin Otobiyografisi (Bölüm 3) "Ben Değilim, Sizlersiniz"<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg9nIckWw6wJWk80tRMMTd5hwRQ5JtWPYI_0vhqIJdKAvfE7l44q4kOsNhbv2jckikGr2h15l_TQUiJYTq494zz8DgJuiAjZHKLuyA5zB8qQ6zp90ipbQejeRG383yRQfufWWS1nbfQG18/s1600/97816cca99ea0c92baf95a34df40dc44.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1024" data-original-width="695" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg9nIckWw6wJWk80tRMMTd5hwRQ5JtWPYI_0vhqIJdKAvfE7l44q4kOsNhbv2jckikGr2h15l_TQUiJYTq494zz8DgJuiAjZHKLuyA5zB8qQ6zp90ipbQejeRG383yRQfufWWS1nbfQG18/s400/97816cca99ea0c92baf95a34df40dc44.jpg" width="271" /></a></div>
Benim adım Jack,<br />
<br />
Farkında olmadığım, farkına varmamış olmaktan kaçırdığım ve farkındalık yaratamadığım çok şey var hayatımda. Bu sefer ki benim yolculuğumla alakalı. Farkında olmadığım şey ise yolculuğumun burada sona ermesiyle alakalı. Aslında o inşaatın çatısı klişe bir "insanın Tanrıdan rol çalma" sahnesine sebep olacakken birden bire beni kendine çeken bir şey; her şeyin sona ermesinden, başlamasına doğru giden bir yolculuğa sebep oldu.<br />
Bir kadın, ya da adam. Belki bir çocuk ya da çocuk kadar masum bir yaratık. Emin değilim. İçi dolu bir turşu gibi sıksam fışkıracak yüzüme. Bir o kadar hassas ve duygusal bir şey. Henüz siluetine karar verilmemiş bir şehir ya da tahliye edilmemiş su baskını. Sahibinin üzerine salınmamış kaynağı belirsiz bir bela, yüzyıllar sürecek bir şanssızlık silsilesi, pişmanlık abidesi, gözlerimi kör eden bir ışık ve bir o kadar karanlıkta bırakan bir rüya, sabah altıma işeyerek uyanmama sebep olacak bir kabus, çölde bir vaha, kaktüs dikenlerinden taç giymiş bir melek, mors alfabesinin noktaları. Bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum. Kafamın içinde, bedenimin dışında bir şey. İrademden harici ancak ruhuma dahil bir varsayım... Bilmiyorum.<br />
<br />
Belki de yalnızca bir kereye mahsus olacak bir şans olarak geldi ve kolumdan tutup çekti. Aşağıya düşüp, cesedimin birkaç parça iç içe geçmiş poşete sarılmasından, işe yarar organlarımın kendi isteğimle yağmalanıp geri kalanının; ailemin eline bir torbada verilmesinden kurtardı. Toprağın altında insanlık androide dönüşene dek kalmaktan ya da bu akşam eve dönerken yere attığın pet şişe toprağa karışana dek kalacak bir karbon parçası olmaktan kurtardı.<br />
<br />
Zihnimin sonsuz evrenli, sınırlı ama sınırsız olarak hayal ettiğim ihtimallerini silip atacak, fişini çekecek, yerle yeksan edip, zilyonlarca olasılığı; bir sıvı olarak şehrin uzun labirentlerlerce ilerleyen bok çukuruna gönderecek o tek bir adımı aldı, esirgedi benden.<br />
<br />
Ne olduğunu bilmiyordum. Var olup olmadığını da bilmiyorum. Bilim adamları insanın kendini savunması, beş para etmez aklıyla ölümden uzaklaşması olarak değerlendiriyor. Yargılayanlar ise çok başka şeyler söylüyor olabilir. Yargılanmaktan hep korkmuş, yargılamaktan zevk almışımdır. Kötü bir insanım. Tehlikem kendime.<br />
<br />
Ben Jack'im. Benim adım Jack,<br />
Bu sabah intihar edecektim, ne olduğunu bilmediğim "şey" olarak tanımladığım bir "şey" tarafından kurtarıldım, engellendim, mahrum bırakıldım.<br />
<br />
Benim yolculuğum burada başlıyor.<br />
<br />
Hayatım kan kırmızısı akan bir dereden geçip gidiyor, cesetlerin arasından uygun adım ilerleyen gölgelerin altında eziliyor, gün doğumlarında kendi karnımdan, saklandığım kabuğumdan çıkıyor, yeraltından insanlığa yükselen bir asansöre biniyor ve yaşayan ölülerin arasına karışıyorum.<br />
<br />
Yaptığım seçimler, aldığım kararlar arkama kattığım bir konvoy gibi sırayla götüme vurmak için fırsat kolluyor.<br />
<br />
Benim adım Jack,<br />
Pişmanım. Yaptığım her şeyden, girdiğim her rolden, şeklini aldığım her kalıptan, sistemlerinize boyun eğdiğim, kullandığınız yöntemleri benimseyip zevk aldığım, daha fazlasını istediğim, daha azına katlanamadığım, daha ileri gitmek yerine daireler çizdiğim, daha ötesini görmek yerine kafamı yukarı diktiğim ve boynumdan aşağı kayan ıslak günahkarlardan zevk aldığım için pişmanım.<br />
<br />
Benim adım Jack,<br />
On beş gün önce doğdum. On beş... On beş gün daha az yaşamak, daha az kirlenmek ve bu batakta on beş gün daha az kulaç atmış olmak için nelerimi vermezdim.<br />
<br />
Benim adım Jack,<br />
Bir gece yarısı ay yükselirken ben kafamı yere eğdim. Kadınlar ağlarken ben gülerdim. Onlar izlerken ben kaçardım. Bir gün şehrin en yüksek tepesine çıktım ve en'lerimin hiçbirinin "en" olmadığını farkettim. Tanrıdan rol çalmak istedim, meşgule attı. Kendisinin olmadığını iddia ettim. Hayatıma bir bela atadı. Ahşap mobilyalar ve deri ofis koltukları üzerinde yükselen bir bela memuriyeti... Sana kızdım, sen kaçtın ben kovalamadım. Kovalamadığımı farkedip geri döndün. Bu oyunları ben böyle oynamazdım. Yüzüm gülerdi hiç ağlamazdım. Orta çağda bir su kuyusunun başında düelloya davet edildim. Kaçtım, güneşe sığındım. Gözlerime mumdan mil çekilmişti. Güneşe koşarken gözlerim açıldı ve gerçeği gördüm. Sonra hemen kör oldum.<br />
<br />
Benim adım Jack,<br />
Hayatımda var ettiğim hiçbir şeyi ben istemedim. Yalnızca benim için istenen şeyleri kabul ettim. Boyun eğdim, diz çöktüm, pişman oldum ama söylemedim. Yazdım, çizdim, okudum bir yere varamadım. Kaliteli içkilerle kalitesiz sarhoşluklar yaşadım. Bir taşın altına sığındım. Yeraltını keşfettim. Gündüzleri omuz atmak istediğim insanları sıralayıp, geceleri onların hiçbirinin olmadığı sokaklarda kendi dövüş kulübümü kurdum.<br />
Dünyanın her yerinden hiçbir üyesi olmayan bir dövüş kulübünde kavga eden benim. Zafer de benim mağlubiyet de benim.<br />
<br />
Benim adım Jack,<br />
Kendi yolumu kendim çizmedim. Hatalarımı ben yapmadım. Yanlışlara ben yönelmedim. Aldığım kararlar benim yüzümden kötü değildi. Kaçırdığım fırsatlar aslında bana gelmemişti. Yattığım kadınları ben becermedim. Ölüme beş kala istenen duayı hecelemedim. Annemin yanında hiç gecelemedim. Yalan söylerken hiç gevelemedim. Ölümüne karar vermiş bir insanı o inşaatın tepesinden çekip alan, kararlarına saygı duymayan, Tanrı-insan ve ölüm üçlüsü arasına giren, hayatın yönünü değiştiren ben değilim. Sizsiniz. Bunların hepsini bana yaptıran sizlersiniz. Bunların hepsinden pişman olacak, hicap duyacak ben değilim sizlersiniz. Kendini kötü hissedecek, tekrar yeraltına girecek, insanlara katlanamayacak, yüzlerine bakamayacak olan sizlersiniz.<br />
Benim tek hatam; sizinle yaşamayı öğrenememiş olmam.<br />
<br />
Bu, sizin yolculuğunuz. Benim değil.<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />Karşıt Kültür Bloghttp://www.blogger.com/profile/16212651936514183938noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5915430421829090982.post-10757633659402042912019-03-21T05:37:00.000-07:002019-03-21T05:37:50.235-07:00Dokuz Ayrı Jack Kişiliğinin Otobiyografisi (Bölüm 2) "Benim Yolculuğum"<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjPmPa_3rHRHNs1k8pGZ_8N-_zVoWyEnFQt8lq98MFIK8MJuUO2aLIPUU4x_GfOybSYgW4Slh4il2DbIREICrDk8lfaZYP-74qakDy7FkhQ2Qvo-xcP_bZ6mBzLONFu9qwV5FquJBnvUtc/s1600/220px-Jack_Kerouac_Naval_Reserve_Enlistment%252C_1943.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="307" data-original-width="220" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjPmPa_3rHRHNs1k8pGZ_8N-_zVoWyEnFQt8lq98MFIK8MJuUO2aLIPUU4x_GfOybSYgW4Slh4il2DbIREICrDk8lfaZYP-74qakDy7FkhQ2Qvo-xcP_bZ6mBzLONFu9qwV5FquJBnvUtc/s400/220px-Jack_Kerouac_Naval_Reserve_Enlistment%252C_1943.png" width="286" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
Benim adım JACK,</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
Gözlerimi açtığımda karanlık bir yerdeydim. Yani ya kör olmuştum ya da çok karanlık bir yerdeydim. Kendimi hala içme suyu fabrikasının karanlık bir köşesinde zannediyordum. Meğer kafamın içindeymişim. Karanlık zihniyetlerin karanlık zihinlere hapsettiği milyonlarca gençten birinin kafasındaydım belki de. Kış mevsiminde havadan daha erken kararan bir ruh ve çürümüş nefeslerin arasında hayatta kalmaya çalışan milyonlarca gençten birinin kafası... Ben de onlardan biriydim şimdi. Kendi neslimi kırıma uğratıyor, onları reddediyor ve aklımın içinde, zihnimin bin bir köşesinde eve bir gece yarım saat erken gelip karımı yatakta başka biriyle basıyordum.<br />
<br />
Benim adım Jack, fabrikadan çıktım, ya da zihnimden ne demek isterseniz. Caddede yürürken onlarca farklı omuz üzerime geliyor ve hepsine çarpmak istiyordum. Dünyanın bütün omuzlarına, güzel kadınlarına, çirkin erkek çocuklarına, yaramaz kılıbık erkeklere, genelevden erken çıkan yağız delikanlılara, cadde üstü bir barda oturan sübyancılara ve ülkenin her yerinden akın akın gelip sandalyeleri doldurup taşıran, serçe parmakları havada kahve fincanını tutan tüm içi geçmiş kocakarılara, göbekli motorcu çetelerine çarpıp kaçmak istiyordum.<br />
<br />
Geldiğim yer yer altıydı ve yer altına dönmek istemiyordum. Gönderilmek istiyordum. Kendi iradem dışında gerçekleşen tüm olaylara hayrandım. Bir bardak yere düşerken asla tutamazdım ancak mutfakta değildim. Burası neresi? Burası bir ülkenin boktan bir şehri ve onun içinde bir köşeye atılmış boktan bir banliyö. Burası yeraltı tünelleriyle, her sabah boyun bağını bağlayan köleleri taşıyan, boyunlarındaki ipleri sahiplerine teslim etmek için ellerinde çantalarla koşa koşa metro turnikelerinden atlayan köleleri taşıyan kara ve demir yollarıyla, burası bir ucundan bir ucuna kasvet yüklü trenleriyle dolu istasyon. <b><span style="color: white;">Burası bir anne karnından inip gelebileceğin ama asla çıkamayacağın bir durak. (ananın amına geri dönmediğin sürece) Burası cehennemin dibinden çıkanların cennet dağına tırmanmaya; deniz seviyesindekilerle aynı anda başlayanların ülkesi, burası yaşamak istenmeyen, burası doğar doğmaz üzerine bir bok gibi bulaşan kimlik, burası kaçıp kurtulmak istedikçe tencerenin dibinde kaynayan kurbağaların seni suyun içine çektiği yer, burası ZİHNİMİN İÇİ.</span></b><br />
<br />
<br />
Kendi kendime bazen sesli bazen çoklu kişiliklerle konuşurken hala caddede yürüyordum. Güneş tüm parlaklığıyla tam tepemde süzülüyor ve beynimi kavuruyordu. Soğuk çay satan birkaç kafenin oluşturduğu köşeden dönerken kafamın üstüne kızgın bir ilah gibi yükselen beton şehrin bir neferi olan inşaattan titrek bir ses <b><span style="color: white;">"benim yolculuğum burada sona erdi" dedi.</span></b> Ardından çok sesli ya da kanlı bir patlama oldu. Tam hatırlayamıyorum. Kırmızı renge bürünmüş ellerimle kirli yanaklarıma dokunurken güneşten kamaşmış gözlerimi ıslak ayaklarıma yönelttim.<br />
<br />
Dört farklı parçaya ayrılmış bir kafatasının altında uzanan bembeyaz teni kan kırmızısına bürünmüş bir kadın bedeni adeta af dilercesine ayaklarıma kapanıyordu. Birden bire büyük bir orkestra şefi elleriyle işaret verdi ve saksofonlara karışan yaylı çalgıların sesleri zamanı adeta yavaşlattı. İnsanlar oradan oraya koşuyor, ağır çekimde çığlıklar atıyor ve paçamın kenarından logar kapağına bir bok parçası gibi kayan bedene doğru geliyorlardı.<br />
<br />
Zihnim belli ki yine bana oyunlar oynuyordu. Dakikada yetmiş beş kez suratıma damlayan bir suyun serinletici tadıyla içme suyu fabrikasında uyandım. Tekrar caddeye çıktım. Eve döndüm ve televizyonu açtım.<br />
<br />
Binlerce mil uzaktaki bir iç savaşa üzülür gibi yaptım ama aslında umurumda olmadı.<br />
Ülkemde öldürülen kadınlar, çocuklar için bu sefer gerçekten üzülüp, harekete geçmek için ise kıçımı koltukta daha da aşağıya kaydırmaktan başka bir şey yapmadım. Yine umurumda olmadı.<br />
İşinden haksız yere atılan nitelikli insanlar, gerçeği söylediği için haftada bir temiz atlet, don ve tütün servisinin olduğu demir parmakların ardına gönderilen gazeteciler, bunun haberini yapan yeni yetme stajyer gazeteci, stajyer gazetecenin terör örgütüne üye olduğunu iddia eden siyasi yüzler, birbirinin kuyusunu kazan plaza çalışanları, beyaz yakalı kara bahtlı evde kalmış kart karılar, etik ahlaktan yoksun para babaları, sömürü düzeninde düzülen işçiler, bu durumdan memnun olanlar, örgütlenme hayalleriyle mastürbasyona düşen ama sistemi beceremeyen düşük profilli hayalperestler, tüm bunları yazan ben, yazdıklarımı okuyan sizler, ülkenin kumarhaneleri, genelevleri, trans kadınları, yumuşak erkekleri, ideoloji batağında aklı karışık genç insanlar, kaçış yolunun batıda olduğunu düşünen kariyer köpekleri ve tüm bu profillere sahip bu bok çukuru neresi? Kim bu insanlar? Ben kimim? Burası neresi? Ben neredeyim? Sen neredesin? Nerede olduğumu sanıyorum? Her gece Tanrının aklını sınıyorum. Sinirini zorluyorum ve kendi yolculuğumda sonsuza doğru yürüyorum. Ölmek ya da yaşamak değil, yürümek istiyorum.<br />
<br />
Evden çıkıp yürümeye başlıyorum. Güneş yüzümü yakıyor. Ayaklarım beni bir inşaata götürüyor. Çatıya kadar çıkıyorum.<br />
<br />
Yine sesli ve çoklu kişilikli düşünmeye başlıyorum.<br />
<br />
"Benim yolculuğum burada sona erdi"<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />Karşıt Kültür Bloghttp://www.blogger.com/profile/16212651936514183938noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5915430421829090982.post-7987609289866262082019-03-14T11:24:00.000-07:002019-03-14T11:24:52.863-07:00Dokuz Ayrı Jack Kişiliğinin Otobiyografisi (Bölüm 1) "Gerçekçi Çocukluk"<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhp00vd2Tw6D8ihbrPpp8GuqsjXkguJRSIimeISnHx_n23W0VAHOEjm3ekKq9_56gJL_AKe6ZiPMzwqWxibI-mxAuCsmRqUL9nwRME7zVm3MGfWvTwv3GNyhoOpts8Bd2Ni9uzKs5vU7XA/s1600/my-childhood.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="800" height="300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhp00vd2Tw6D8ihbrPpp8GuqsjXkguJRSIimeISnHx_n23W0VAHOEjm3ekKq9_56gJL_AKe6ZiPMzwqWxibI-mxAuCsmRqUL9nwRME7zVm3MGfWvTwv3GNyhoOpts8Bd2Ni9uzKs5vU7XA/s400/my-childhood.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
Benim adım JACK,</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
Annemin karnından çıktığımda ağlamadım. Beni 15 gün erken almış doktor. Annem bile dayanamamış içinde benim gibi bir yaratığın varoluşuna. Henüz 3 günlükken kardeşim ağzıma kafam büyüklüğünde bir cips parçası sokarak beni öldürmeye çalışmış. Ben ağlayınca bacaklarımdan tutarak kafamı aşağı sarkıtmış ve o halde annemin yanına götürmüş. Annem beni kurtarmayı başarmış. Ben yaşıyorum ama kardeşim o gün ölmüş. Annem onu öyle dövmüş ki içindeki çocuk o gün ölmüş. Bir daha ortaya çıkmamak üzere aklının bir duvarına diz çökmüş ve aylarca hiç susmadan ağlamış. Sonunda kardeşim aklını kaybedince içinde ağlayan çocuk da ölmüş.<br />
<br />
Benim adım Jack, çocukluğum çok hızlı ve gerçekçi geçti. En azından çocukluğumu hızlı yaşadım diyebilirim çünkü şuanda hareket bile etmiyorum. Annemin beni dövmek için ihtiyaç duyduğu oklavayı ayağına kadar getirir sonra yavaş getirdiğim için fazladan dayak yerdim. Çocukluğum çok hızlıydı ama ben yavaştım. Babam hep zorla kitap okuturdu. Çok hızlı okur bitirirdim. Okumadığımı düşünüp beni döverdi. Kışın dışarıya çıkıp kartopu oynardım. Parmaksız eldivenlerimle neredeyse pürüzsüz yaptığım bir kartopunu babama gösterdiğimde bana pürüzsüz olsaydı buz olurdu demişti. Çok gerçekçi bir adamın çok gerçekçi çocukluğunun yansımasını yaşadım belki de...<br />
<br />
Yavaş yavaş büyümeye başladığımda zincirinden kurtulmuş bir köle gibi sokağa fırlıyor akşama kadar geri dönmüyordum. Bir gün akşam hiç geri dönmedim. O gün büyümüştüm.<br />
Lise hayatımın çeyreğinden biraz fazlasında hiç kendi yatağımda yatmadım eski püskü bir uyku tulumum vardı ve zemine serip onun içine girer yatardım.<br />
Sorunumun ne olduğunu ben dahil kimse bilmiyordu. Bu yüzden iki kere intihar girişiminde bulundum. Biri lisede matematik sınavından 25 alınca gerçekleşti. Diğerinin ne zamanını ne de her zaman olduğu gibi sebebini hatırlamıyorum.<br />
<br />
<br />
Anlayacağınız üzere ikisininde de başarısız oldum. İntihar etmeyi deneyen çoğu insan hayata eskisinden çok daha sıkı bağlarla devam eder. Benim ikinci girişimimden de anlaşılacağı üzere hayata hiçbir zaman sıkı sıkıya bağlı kalmadım. Hatta hiçbir şeye bağlı kalmadım. İlk bağlanma sorunum burada ortaya çıktı. Hala bazı geceler intihar düşüncesi aklımda gümüş bir bıçak gibi parlar. Ne yazık ki beni gereksizce çok seven insancıklar var. Onlara acıyorum.<br />
<br />
<br />
<br />
Göğsümün üstünde yükselen ve yanlara doğru genişlemekte olan kafam artık vücuduma ağır gelmeye başlamıştı.Çocukluk ve ilk gençlik Sıkıntılı, acı verici bir dönemdi ve aylar sürdü. İnsan hayatına kıyasla lafı bile edilmeyecek kadar kısa, gençliğin sürdüğü, zihnin hep genç gibi hissettiği zamanlara göre ise inanılmaz derecede uzun bir zamandı.<br />
<br />
En sonunda bitti bir valiz bir sırt çantası.. evden ayrıldım. Ayrıldık. Dokuz ayrı kişiliğim<br />
, hep farklı bir yerlere dağıldık. Kalanlar oldu gidenler oldu. Ölenler gömüldü, ölmeyenler ölenlere üzülür gibi yaptı ve hep yanlış tanrılara taptı. Yanlış kadınlara aşık oldu ve en sonunda insanoğlu hep kibirle doldu.<br />
<br />
Ben Jack, sırtımda dünyadan daha ağır, kafamın içindekilerden daha hafif bir çantayla bir zenciye çarptım. Üç gün üç gece bir kadına aşık oldum sonra o benden nefret etti. Şehrin en yüksek tepesinde benden daha yüksek bir lambanın altında aynı zenciyle viski içip, farklı kadınlara ağladım. Sık sık gece yürüyüşlerine çıktım. Kafamın içinde fısıldayan şeytanları aradım, hortlaklara rastladım. Bir alışveriş merkezinde araba sürer gibi aralarından geçtim ve gittim. Bileklerimi defalarca kestim ancak hiçbir zaman dikine kesmeyi denemedim. Ölüme yürümeye teşebbüs etmek ama ölümsüz olmak istiyordum. Ondan da vazgeçtim..<br />
<br />
Onlarca tanrıyı denedim. Hiçbiri beni kabul etmedi. Mutlu olmak isterken acı çekmekten daha fazla zevk aldığımı keşfettim. Hayatımın dönüm noktasıydı.<br />
<br />
İyi kitaplar okudum, kötü kitaplar okudum. Saman kağıdına şiirler yazıp sigaramı söndürmek için hep üçüncü kıtayı seçtim. Hayatımın üçüncü kıtasını merak ettim. Yoldan saptım, hiçbir zaman ilk cümleyi bile kuramadım. Zenci boğazımı sıkarken kadınları düşündüm. Afrika'da güneşin altında üşüdüm. Hasta oldum, hasta ettim. Tanrıları sinirlendirdim, cezalandırılmadım. Ödülün peşinde değil acının peşinde koştum. Çok yoruldum, çok bunaldım. En sonunda saman kağıdının üstünde uyuyakaldım. Bilek damarlarıma konan kuşları sigara tiryakisi ettim. Göz kapaklarımdan şarap içirdim. İyiyi güzeli hep kendime sakladım.<br />
<br />
Zencilerle hep iyi geçindim, kadınları hiç anlamadım.<br />
<br />
Kötüleri ayırt ettim, iyileri gözettim. Duygusal çöküşleri, beklenmedik kaçışları hep abarttım. Bir şehrin en yüksek tepesinde dizlerimden vuruldum. Gözlerimin ışığıyla toprak ananın altında cesedime baktım. Hep ulaşılamayanı aradım, kendimi bulamadım. Benliğime ulaşamadım. Meçhule hep hayran kaldım. Ha bir de boz ayılara.<br />
<br />
Bu dünyayı hiç sevemedim, beyhude çabalarımın sonunu hep dünyevi kaybedişlere çıkardım. Maneviyattan tam yirmi yıl eksik kaldım. Bu sefer tanrılara kızdım, onlar beni çoktan unutmuştu. Konuşup halletmek istedim. Kadınlardan başladım, tanrılara sıra gelmedi.<br />
<br />
Büyük bir kamyona parmak kaldırdım. Kilometrelerce şansımın peşinden koştum. Onun arkamdan geldiğini farkedip durdum, önüme geçip benden kaçmaya başladı. Bir daha hiç yakalayamadım. Sigara izmaritini basket atar gibi logar kapağından deliksiz geçirdim. Şansımın tekrar geldiğini sanıp şehrin bitmek tükenmek bilmeyen kanalizasyon sistemine daldım. Her yerde kendimden yani insandan bir parça gördüm, bütün şehrin altını gezdim dolaştım en son bir içme suyu fabrikasından çıktım.<br />
<div>
<br /></div>
Karşıt Kültür Bloghttp://www.blogger.com/profile/16212651936514183938noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5915430421829090982.post-92065447247516829362019-03-03T08:23:00.002-08:002022-05-18T15:42:09.655-07:00Anadolu'nun Uluması<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiBU-bQ0vdUCteGGJ8198Qbpj28x7OvlCV9bh2QDaXYp_ntbTUumcCUrL3OeQP-4NYw_UjmbsO-f9VeMfLhBNU2LaQIN1ju_SIh3zPh-PBQ1yT0kPVpFpgAnnDtYkdLdMWne4iC77cttbo/s1600/frans%25C4%25B1z+devrimi.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="200" data-original-width="252" height="317" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiBU-bQ0vdUCteGGJ8198Qbpj28x7OvlCV9bh2QDaXYp_ntbTUumcCUrL3OeQP-4NYw_UjmbsO-f9VeMfLhBNU2LaQIN1ju_SIh3zPh-PBQ1yT0kPVpFpgAnnDtYkdLdMWne4iC77cttbo/s400/frans%25C4%25B1z+devrimi.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
Gördüm<br />
Karlı yollarda bata çıka taşınan el kadar cesetleri<br />
Meydanlardan yayınlanan boy boy kirli yüzleri<br />
Kanlı elleri ve fakirliğin sebebi siyasileri<br />
<br />
Gördüm<br />
Toprağın verimsizleştiğini<br />
Dizleri üstüne çökmüş kasvetli babamı<br />
Avuçlarında toprakla dizlerine vuran annemi<br />
<br />
Gördüm<br />
Ölü doğan bebekleri<br />
Morarmış ayaklarını ırgatların<br />
Şişmiş karınlarını çocukların<br />
<br />
Ve<br />
<br />
Sabaha karşı dörtte boynuna urgan geçirmiş<br />
Fakir üç çocuk annesini<br />
<br />
Gördüm<br />
Saç kurutma makinesi ile ısınan çıplak bedenleri<br />
Güneşin doğmadığı mahalleleri<br />
Işıkların yanmadığı cenaze evlerini<br />
<br />
Gördüm<br />
Taptıkları taş binalarla Tanrı'ya ulaşmak isteyen<br />
Doğayı katledip yerine otopark, alışveriş merkezi yapan<br />
Kirli ve kolay parayı gördüklerinde el etek öpen<br />
<br />
Boş ve taş yapıları bir servete satan<br />
İnsanlar ölürken kara güzleri<br />
<br />
Para kazanmak için ihaleye fesat karıştıran<br />
İşgüzar siyasi yüzleri<br />
<br />
Duydum<br />
Çığlıklarını insanların<br />
Feryatlarını genç oğlan annelerinin<br />
Ve fakir babalarının<br />
<br />
<br />
Duydum<br />
Çatısı olmayan evlerden çıkan<br />
Bayrağa sarılı bedenlerin seslerini<br />
<br />
Gördüm<br />
Kedilerin sokaklarda azaldığını<br />
Köpek cesetlerinin kuytu köşelere atıldığını<br />
<br />
Gördüm<br />
Karadeniz'de<br />
İstenmeyen bebeklerin cesetlerini<br />
Arayan dalgıçların dibe daldığını<br />
<br />
Göreceğim<br />
Taptıkları paranın gırtlaklarına dolacağını<br />
Siyasi yüzlerin<br />
<br />
<br />
Göreceğim<br />
Nepotizmin yerini bulacağını<br />
Demir parmaklıkların<br />
Ve<br />
Çelik namluların ardında<br />
<br />
<br />
Göreceğim<br />
İnsan onuruna yaraşır evlerde<br />
Oturan sıcak elleri ve ekmek dolu avuçları<br />
<br />
<br />
Duyacağım<br />
Şen şakrak çocukların<br />
Sokaklarda el ele dolaşacağını<br />
<br />
<br />
Göreceğim<br />
Genç neslin yaşamak için ülkesinde<br />
Kaçmak zorunda kalmayacağı günleri<br />
<br />
<br />
Duyacağım<br />
Şiirin ve sanatın sesini<br />
Yüksek binaların tepesinde<br />
Haykıran güzel kadınlardan<br />
<br />
Ve<br />
<br />
Elbet biliyorum<br />
<br />
Gerçekleşecek tüm hayallerim<br />
<br />
Eninde<br />
<br />
Ya da<br />
<br />
Sonunda<br />
<br />
<br />
Güzellikler dolacak<br />
<br />
Ruhumda dolaşan hortlaklarıma<br />
<br />
Ve Biliyorum<br />
<br />
Cehennem dolacak<br />
<br />
İnsanları öldüren, fakir bırakan<br />
<br />
Siyasilerin ve aşağılık insanoğlunun gırtlağına<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />Karşıt Kültür Bloghttp://www.blogger.com/profile/16212651936514183938noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5915430421829090982.post-85253177103947537272019-02-22T07:58:00.003-08:002019-02-22T07:58:47.327-08:00Mavi Trenler<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj06xnRw6FJh-PdyXa2m6xCi7Vla65DSG5tgdoHuW5oHeV6MqPOl8QXgvab4iRoFuYW14IIowLh_4kW-s7_lU0XBr1HEGE3V7XanxrvEeHujG0r97-9JU1NaiC7lwswj2NRpk_QX3ZSeP4/s1600/c3f83261508165b12401c93265cc0217.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="606" data-original-width="960" height="251" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj06xnRw6FJh-PdyXa2m6xCi7Vla65DSG5tgdoHuW5oHeV6MqPOl8QXgvab4iRoFuYW14IIowLh_4kW-s7_lU0XBr1HEGE3V7XanxrvEeHujG0r97-9JU1NaiC7lwswj2NRpk_QX3ZSeP4/s400/c3f83261508165b12401c93265cc0217.jpg" width="400" /></a></div>
<div>
</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Trenlerle gelsem sana</div>
<div>
<div>
Mavi trenlerle geçsem elli yaşın altında kadın olmayan köylerden</div>
<div>
ellerinde hasır sepetlerle çaput taşıyan erkekleri görsem</div>
<div>
fistanları yerlerde sürünen genç kızları görsem</div>
<div>
birkaç vagon geriden gençliğim gelse</div>
<div>
ölümüm makinistin odasında gerçekleşse</div>
<div>
Görsem bir neslin mevki mevki sıralandığını</div>
<div>
Dağların arasında tıngırdasa raylar</div>
<div>
Bir bekçi uyansa sabaha karşı</div>
<div>
değiştirse makası ve değişse yolum sana</div>
<div>
Trenlerle gelsem sana</div>
<div>
sen beni beklemezken garda</div>
<div>
sen beni istemezken yanında</div>
<div>
ve sen beni unutmuşken çoktan</div>
<div>
ama benim aklımda mıh gibi çakılı olsan </div>
<div>
trenlerle gelsem sana ve sen beni görmesen</div>
<div>
kondüktör bağırsa sevda durağı diye</div>
<div>
insem sırtımda küçük bir çantayla</div>
<div>
ve yığılsam rayların üstüne</div>
<div>
sen yokken garda insem</div>
<div>
neye yarar evsizlerin dostluğu</div>
<div>
Niçe* bıyıklı kara adamların arkadaşlığı</div>
<div>
mavi tren değiştirse lokomotifini</div>
<div>
kapkara bir gecede</div>
<div>
kapkara adamlar görünmezken rayların üstünde</div>
<div>
makas değiştiren bir bekçi ölse sabaha karşı</div>
<div>
ya da uyumak için evine giderken yolu sapsa sevda durağına</div>
<div>
beni karşılasa kuşluk vakti bir mezarlıkta</div>
<div>
Mavi trenlerle gelsem sana eskisi kadar mutlu olur musun</div>
<div>
beni gördüğüne</div>
<div>
Bir eroinman gibi bağımlı iken geçmişime</div>
<div>
ve her durakta bir tanesini bıraktığım bitmek tükenmek bilmeyen</div>
<div>
alt benliklerime </div>
<div>
hala sevinebilir misin onları gördüğüne</div>
<div>
sevinirken sevebilir misin beni tekrar</div>
<div>
cesedimi okşar mısın bir lokomotifin altında</div>
<div>
yığılmışken kondüktörün kucağına çırılçıplak</div>
<div>
saçlarımı koklar mısın </div>
<div>
mavi trenleri kırmızıya boyasam</div>
<div>
kapkara evsizlerle dost olsam</div>
<div>
kurtlarla yan yana koşşam</div>
<div>
ya da yağmur altında kalmış bir köyde ölsem</div>
<div>
hala sevebilir misin beni</div>
<div>
sevmeyi tekrar dener misin</div>
<div>
mavi trenlerle gelsem sana...</div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
</div>
</div>
Karşıt Kültür Bloghttp://www.blogger.com/profile/16212651936514183938noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-5915430421829090982.post-38699412351899559032019-02-12T02:47:00.000-08:002019-02-12T02:47:33.122-08:00Cami Duvarına İşeyen Köpeğin Feryadı<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhArkcmuYbyXyuNJmSkia5-m_0-jBz0WqkME3j4eWyQd37X9EzfW20tjxuGOvkdllmFU6g57R6oyRwtqqvVeDen7bDf9ZAo4kgqLcKYuuv06LHBjHle4OWSCdT1vIfsmjl0CxAQmWxAuOU/s1600/867652.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1245" data-original-width="1600" height="310" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhArkcmuYbyXyuNJmSkia5-m_0-jBz0WqkME3j4eWyQd37X9EzfW20tjxuGOvkdllmFU6g57R6oyRwtqqvVeDen7bDf9ZAo4kgqLcKYuuv06LHBjHle4OWSCdT1vIfsmjl0CxAQmWxAuOU/s400/867652.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
<br />
<br />
<div class="MsoNormal">
Sen<br />içimde ütülenmiş bir saman gibi zaman<br />
Ağlayan bir dev gibi alev<br />
<br />
içime serpilmiş tohum gibi ölü doğumken<br />
ve<br />annemin soğan kokan elleri öldürürken tüm laleleri<br />
<br />
Sen <br />
Dizdize gelemeyen aşıklar gibi göz göze<br />
Yan yana duramayan iki özne<br />
<br />
Ve<br />
Baksam hangi yöne<br />
Ölüme yürür gibi göre göre <br />
<br />
Ya da<br />
Yanı başımda, kellemin ucunda <br />
Yanmayan bir lamba gibi damda<br />
<br />
Sen <br />
Kırık bir teker gibi<br />
Toprağa fidan diker gibi<br />
Aklıma ölüm eker gibi<br />
<br />
gelirken<br />
<br />
ve sen, yaşamdan çok<br />
Arzuladığım cinayetken <br />
ancak sonunda <br />
Ulaştığım keder nihayet<br />
<br />
Sen <br />
Kırık bir gül <br />
Dut yemiş bülbül<br />
<br />
Ve ağlayan çocukluğum<br />
Cebimdeki üç kuruş bozukluğum<br />
<br />
Sen dün gece<br />
Rüyama giren zenci<br />
Boğazımı sıkan denizci<br />
<br />
kadar gaddar <br />
<br />
Ve<br />
<br />
boğazımdan çok canımı sıkan sen</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br />
Gördüğüm ama dokunamadığım kadar uzak<br />
Dokunup kavrayamadığım kadar yakın<br />
Binlerce koşan asker gibi üstüme akın akın<br />
<br />
<br />Sen iç savaşta savaş suçlusu gibi<br />
Petrol yüklü bir tanker<br />
<br />
91 krizinde batmış bir banker<br />
<br />
Sen<br />
Denizleri kirleten bir yolcu gemisi<br />
Karadeniz'de üç çocuk boğan "Askaros" deresi<br />
<br />
Ve sen savaştan sonra ortada kalan<br />
işsiz bir gençsin<br />
Berlin duvarında kafamı yasladığım en hızlı kirlenen renksin <br />
<br />
Sen<br />
Beyazdan daha beyaz bir beyaz,<br />
annemin yokluğunda</div>
<div class="MsoNormal">
<br />
Geceleri bileklerimi kesen ayaz,<br />
dağların doruklarında<br />
<br />
Sen<br />
Kırmızıdan daha kanlı<br />
Kitap çalmak suçundan zanlı<br />
<br />
Ve hapse atılmış baklava yiyen çocuklar kadar dalgın<br />
<br />
Sen<br />
Üstümde ağır bir yorgan<br />
üç adım öne üç adım geriye hücremde<br />
Boğazımda yağlı bir urgan<br />
<br />
Sen<br />
Farkında olmadığın güzellik<br />
Niteliğe düşman nicelik<br />
<br />
Ve hücremde bazen<br />
<br />
Yıldızları göremediğim bir gece</div>
<div class="MsoNormal">
<br />
Ölüm döşeğinde son hece</div>
<div class="MsoNormal">
<br />
<br />
Özgürlüğümde gördüğüm<br />
<br />
Küçük bir kızın saçındaki toka<br />
Rakı masasında çürümüş roka<br />
<br />
Okyanusların ötesindeki aklımda dönen<br />
<br />"Denver"da bir buhran kasırgası<br />
Kulaklarımdaki tanrı yanılgısı<br />
<br />
Yanıbaşımdaki ülkemin nankör davrandığı<br />
<br />
Bir lider, ülkeyi baştan yaratan<br />
Yüzbinlerce asker yer altında kemiksiz yatan<br />
<br />
Ve sen<br />
Yüzyıllardır bitmeyen bir arayışın son çaresi gibi<br />
<br />
Solcuların umudu devrim<br />
<br />
Ya da<br />
<br />
Anadolu'daki tersine evrim<br />
<br />
Sen <br />
Köşem bucağım<br />
Annemin karnındaki kucağım<br />
<br />
Babamın göz kenarı çizgileri<br />
Ölü bir şairin yasayan dizeleri<br />
<br />
Sen<br />
İstanbul'da eski bir konak<br />
Güneydoğuda kanlı bir duvak<br />
<br />
Ya da<br />
<br />
Ölümün kol gezmediği uzak diyarlarda<br />
<br />
Bir astronot ulaşan güneşe<br />
Hem hüzün hem neşe<br />
<br />
Ve sen<br />
<br />
Bir çocuk gibi yemek seçen gönlüm<br />
Üstünden bir mevsim geçen<br />
dünüm<br />
<br />
Sen <br />
Bir bebek gibi ağlayan</div>
<div class="MsoNormal">
ve<br />
Kedi yarasını yıkayan<br />
Bozkırda bir çeşme<br />
Akdeniz'de bir çağlayan<br />
<br />
Ve sen aklıma gelen bazen<br />
<br />
Mahpusta bir gece yarısı<br />
Gurbette bir asker karısı<br />
<br />
Küçük hücremde beni uyutmayan<br />
<br />
Kanımda bir uyuşturucu<br />
Ciğerimdeki yangını tutuşturucu<br />
<br />
Sen mahpusta daracık penceremden izlediğim<br />
<br />
Karganın ağzında bir ceviz<br />
Kafamın içindeki deniz<br />
<br />Sen <br />
Beni sevmeyen<br />
Benim sevdiğim kadar<br />
<br />
Sen bırakıp giden <br />
İdam ipinin altındaki keder<br />
<br />
Sen<br />
Gözümde yaş <br />
Göğsümde taş <br />
<br />
Ve aklımda bir mıh<br />
<br />
Sen<br />
<br />
Kavuşamadığım<br />
<br />
Sen<br />
<br />
Seni yaşayamadığım</div>
<br />Karşıt Kültür Bloghttp://www.blogger.com/profile/16212651936514183938noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5915430421829090982.post-89382072163361631832019-01-31T02:53:00.002-08:002019-03-30T06:52:46.555-07:00KASVET<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiyFuxoFksij9OCjwJFAE3NOdzUVgDBlv_wibwZ4VzCWX4h54fKUExblDgrHYlE2FSCJZX6bIqFdOfFpZWNn7J4Cq_yAMlVIbTHN8nCODKyW9lXKf2szE2Q04SQ0xlm7i4eLOHeLM0Gbac/s1600/97816cca99ea0c92baf95a34df40dc44.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1024" data-original-width="695" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiyFuxoFksij9OCjwJFAE3NOdzUVgDBlv_wibwZ4VzCWX4h54fKUExblDgrHYlE2FSCJZX6bIqFdOfFpZWNn7J4Cq_yAMlVIbTHN8nCODKyW9lXKf2szE2Q04SQ0xlm7i4eLOHeLM0Gbac/s400/97816cca99ea0c92baf95a34df40dc44.jpg" width="271" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
Rüzgar eserken dışarıda sanki bir yaratık taşıyorum heybemde. Tanımlayamadığım, tanıyamadığım büyük bir tutkumun katili aynı zamanda bu yaratık. Pencereden gökyüzüne bakarken güneşi görmemeyi ümit ettiğim günlerde, güneşi arayan, mumdan gözleri olan bir meczup gibiyim.<br />
<br />
Hayatın neresinde kasvet, iç sıkıntısı, bunalım, karamsarlık, kötü hatıra, kötü yaşanmışlıklar, kötü insanlar ve eylemler varsa gözümün önüne gelip, kulağımdan girip beynime sıcak bir lav gibi enjekte oluyor ve içten içe küçülüyorum, buruşuyor, kırışıyor ve ölüyorum.<br />
<br />
Bir kazığın önünde gözleri bağlı iri yarı bir cellada teslim edilmiş sanki elim, kolum.<br />
<br />
Gözlerimin önünden çekilen bant, Tanrının bir kaç zerresini lütuf gördüğü güneşi getiriyor gözlerimin önüne. Solumda bir çocuk var kazığa bağlanmış elleri ve ayaklarından. Gözlerinden kan akıyor. Mil çekilmiş gözlerinde; gün ışığı lütfuna duacı ancak tanrı adına karar verme gafletine sahip halkın hüznü görünüyor.<br />
<br />
Bir rüyadaymışım uyanıyorum.<br />
<br />
Zaman ilerlemiş.
Mekan, kasvet, ağız dolusu karanlık, sıkışan kafatasım ve şimdi gırtlağıma kadar inmiş lav hâlâ aynı.<br />
<br />
Radyoda<b> “the girl from the north country”</b> çalıyor. <b>Bob Dyla</b>n’dan. Sesi açmak istiyorum ancak düşüncelerimin sesini duymama engel oluyor, histerik çığlıklar atıyorum içimden. Kapatıyorum sonuna kadar. Şimdi de düşüncelerimin karanlık tünellerinde boğulma zamanı. Dengeyi bir türlü bulamıyorum. Bir şeyler okumak istiyorum ancak sessizlik beni öldürüyor. Yine düşünmeye, tek bir kelime anlamadan sayfalarca okumaya itiyor.<br />
<br />
Kağıttan tapınaklar tarafından ihanete uğruyorum. <b>Sezar’ın ölümü</b> aklıma geliyor, canım sıkılıyor, daralıyorum, bunalıyorum. Beyaz tenli bir kadının ince boyun damarlarında dolaşan kan gibi dışarı fışkırmak istiyorum. Ancak yine kendi içime patlıyorum. Dağılıyorum. İhanetin karşı tarafında bertaraf oluyorum.<br />
<br />
Özgürlüğü seçmek lüksüne sahip olan ancak bile isteye binlerce yıllık bir şehrin kadınına tutsak kalmış bir berduşum ben.<br />
<br />
Yatağımdan kalkıyorum, bir kahve koyuyorum. Biraz da benzedrine...<br />
Benzedrine ile kahveyi shot atarak bir şeyler karalamaya koyuluyorum. Aynı yöntemle bir otel odasında iki haftada<b> “on the road</b>” yazıldı. Benim kafamda ise ancak karanlık anların, hatırlanmak istenmeyen ama geri dönmek için yanıp tutuşulan zamanların, mekanların tasviri dönüyor. Dönüp dolaşıyor ve içten içe tüm benliğimi kemiriyor. Gözlerim mumdan demiştim. Şimdi yanıyor işte. Fünyesi ağzımdan sarkmış bir dinamit var aklımda. Gözlerimle ateşe verdiğim bu ip, yağlı urgandan çok daha rahat bir biçimde hazırlıyor sonumu.<br />
<br />
Gökyüzünden inen keskin ayaza övgüye, kağıttan tapınaklara ve yollara hasret cümlelere, eski ahşap bir evin önünden sırtında fani dünyanın heybesiyle geçerken yeryüzünden yansımasına bakan berduşlara öykünmeye, kendi hayatımla birlikte son verdim.<br />
<br />
<i> Hep aklınca yaşamaktı tek derdim,</i><br />
<i> Keyfini çıkarmak sevdanın da, kederin de</i><br />
<i> Dünya sofrası önüne cesedimi serdim.</i><br />
<i><br /></i>
<i>Kalbime de kalemime de,</i><br />
<i>Hep ettiğinden fazlasını verdim.</i><br />
<i>Cehennemin de cennetin de en dibinde</i><br />
<i>Kendime bir yer biçtim.</i><br />
<i><br /></i>
<i>Hep aklınca yaşamaktı tek derdim </i><br />
<i>Yaşamayı sevmek ve sevmek için yaşamak </i><br />
<i>Yarın ölsem bir avuç kül ederim</i><br />
<i>Yarına kalmıyor kaf dağını aşmak</i><br />
<i><br /></i>
<i><br /></i>
<i>Bugün öldüm </i><br />
<i>Yarın bir dağda dirilmek üzere </i><br />
<i>Bir avuç küle döndüm </i><br />
<i>Kaf dağından inmek için mezara</i><br />
--------------------------------------------------------------------------------------<br />
<br />
<br />
<br />
<br />Karşıt Kültür Bloghttp://www.blogger.com/profile/16212651936514183938noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5915430421829090982.post-88441724925797703172019-01-26T06:17:00.000-08:002022-01-07T07:07:36.842-08:00Rayların Üzerinde (Final) "Terk edenler, Buhranlar ve Yolun Sonu Ya Da Başlangıcı?"<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiMfJoq4nk5Hre67b1D5UyKfkPZnXV1T7s5D6NFRvWNWI63B0YEGURpnmNICAXvENLWOMZgRmS3TS-BCDqn3PRfbcnnshhHnVsKacSaEkbB5P-smPAC1MDHudjtSQNB6kY1NU2bZ9BXf9Y/s1600/EOTR_2015_-_Richard_Gray_-_5_1441966011_crop_550x366.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="366" data-original-width="550" height="424" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiMfJoq4nk5Hre67b1D5UyKfkPZnXV1T7s5D6NFRvWNWI63B0YEGURpnmNICAXvENLWOMZgRmS3TS-BCDqn3PRfbcnnshhHnVsKacSaEkbB5P-smPAC1MDHudjtSQNB6kY1NU2bZ9BXf9Y/s640/EOTR_2015_-_Richard_Gray_-_5_1441966011_crop_550x366.jpg" width="640" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;"><span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Östrojen hormonunun nispeten yüksek olduğu bir
bara girdik ve hemen birer bira ısmarladık. Bu sırada yine kalacak bir yerimiz
yoktu ve saat çoktan gece yarısına yaklaşmaktaydı. Bazı masalarda biraların
ardı arkası kesilmiyordu. Biz ise ufak yudumlarla üstüne oturduğumuz sıcak
taburelerin keyfini çıkarıyorduk. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">Yine
internet üzerinden bir grup gezginin kalacak yer arayışında olduğu ve dün gece
bize evini açan standart adamın da içinde bulunduğu sayfaya bir mesaj atmak üzereydim ki; evini açmaya peşinen gönüllü bir gezgin dostu ile karşılaştım.
Tren istasyonunda çalışıyordu. Küçük bir konteynerda sabaha kadar çalışan
ardından evine gidip akşama kadar uyuyan klasik tiplemelerden biriydi. Birkaç
bira daha içme fikrini ve kürklerinin arasında keşfedilmeyi bekleyen beyaz
tenli östrojen bombalarını rakiplerimizin kucağına bırakıp tren istasyonuna
gitmek zorunda kaldık. Hayatımızın genel akışına ters bir karardı. Çoğu zaman
dünyevi zevklerimiz, vücut sıcaklığımızın umurumuzda olmayışına neden olurdu ve
bazen kazançlı bazense hastalıklı çıkardık bu ikilemden. Ancak şimdi o tren
istasyonuna gitmek zorundaydık. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">John iç
çamaşırına kadar ıslak durumdaydı. Tüm kararı ona bırakmıştım...<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">Bardan
ayrıldık caddeye çıktık. Saat gece yarısını çoktan geçmişti. Otobüs ya da
dolmuş yoktu. Son hızla geçip giden lüks araçların arasında kaldırım kenarından
otostop çekmeye başladık. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">Polis durdu.
Ne olduğunu sordu. Bir vukuat var zannetmişti belli ki. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">"Bizi
şehir merkezine bırakır mısınız? Oradan tren istasyonuna geçmemiz
gerekiyor" dedim.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">Hiç
olmadığım kadar kibardım polislere karşı. Çünkü çıkar ilişkisi ve kazan - kazan
ikileminin kölesiydim.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">Polis
alamayacağını söyledi. Hiç şaşırmadım. Birkaç saniyeliğine takındığım kibar
tavrıma üzülmekle kaldım sadece.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">Ardından
başka bir lüks araç beş metre önümüzde durdu. Pek evhamlı genç bir adamdı.
Onlarca soru sordu. Şehir merkezine değil gideceğimiz yere kadar bıraktı. Bu
sefer hem standart adamdan hem de parkta kızını pazarlayan geçkin fahişe
karıdan daha iyi bir tecrübeydi bence. Teşekkürler evhamlı genç adam diyordum
sürekli. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">İçimden
konuşuyordum tabiiki. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">Gezgin
dostu<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>adam bizi tren istasyonunun<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>girişinde karşıladı. Trenler ve gemiler hayranı
olduğum dev metal yığınlarıydı. Güzel bir tesadüf olmuştu. Trenlerle ilgili
merakımdan birkaç gereksiz soru sorduktan sonra yatacağımız yeri gösterdi adam.
Ayaklı ısıtıcının karşısına çamaşırlarımızı serip birkaç saatlik bir uykuya
daldık. Şafak vakti uyandığımızda istasyonun sabah mesaisi yapacak işçileri
geldi. Birkaç mesleki konuşma ve ardından gezgin dostu adam bizi evine davet
etti. Kendisi hiç uyumamıştı. Gidip yatacağını, bizim de uyuyabileceğimizi
söyledi. Hemen kabul ettik. Bir dolmuşa atladık ve eve geldik. Öğleden
sonrasına kadar uyuduk. Yollardayken İmkan verilse bu kadar tembel olacağımız
aklımıza bile gelmezdi. Çünkü normalde imkan veriliyordu ve biz de tembeldik.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">Adam uyandı
ve kahvaltı için bir şeyler almaya gitti. Bu sırada balkonda birkaç sigara
sardım ve içtik. Ardından kahvaltıya oturduk. Evin kedisi sürekli John'un
ekmeğine musallat oluyor ve yüzsüzce saldırmaya devam ediyordu. John kediyi bir
şekilde bana gönderdi. Şimdi sıra bendeydi ancak benim onları çok sevmeme
rağmen kediler nedense benden hiç hoşlanmazdı. Kaderin böylesi; şimdiye kadarki
kız arkadaşlarımın hep bir kedisi vardı ve o kızları hep üzmüştüm. Ya aldatarak
ya da terk ederek. Ancak en son kedi sever bir kız tarafından terk edilmiştim.
Kedisi kocaman gri bir kediydi ve çok sevimliydi. Kız sürekli kedisinin benden
hoşlanmadığını, görmek bile istemeyeceğini söylüyordu. O kız tarafından
terk edildikten sonra kedisinin laneti üzerime bulaşmış olacak ki bu evin kedisi
ekmeğime bile bakmadan hemen yanımdan uzaklaştı. Canım bu duruma çok sıkıldı
ama hiç belli etmedim. Tavada duran yumurtaya gömülmeye devam ettim.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">Kahvaltı
bittiğinde dağların arasına inmekte olan güneşi kaçırmamak adına tekrar
çantalarımızı sırtlanıp dışarı çıktık. Yine sahile doğru koştuk. Banklarda
oturup kızıl güneşi izlerken sigara içiyor ve yol üzerine konuşuyorduk.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">Sahilde çok
güzel bir gün batımı manzarası vardı. Çiftler el ele güzel havanın tadını
çıkarıyor. Çocuklar koşuyor, eğleniyor ve çimlerde yuvarlanıyordu. Benim içimde
ise garip bir duygu vardı. Yoldayken hayatımla ilgili diğer hiçbir şeyi
düşünemediğimi fark ettim. Yoldayken ne ailemi ne arkadaşlarımı ne eski kız
arkadaşlarımı ne de geçip giden andan geriye dönüp bakmamı sağlayacak geçmiş
hüznünü hissedebiliyordum. Geleceği soracak olursanız; zaten onu çoktan boş vermiştim.
Yaşanılan anı hissetmeye çalışıyor ve bu anın içinde karşıma çıkacak
beklenmedik şeylerin hayalini kurmaya çalışıyordum. Başaramıyordum. Son
günlerde geçmişe takılıp kalmış meczup bir adamdım. İçiyor, içiyor ve sadece
düşünüyordum. Kaliteli bir uyku, kaliteli bir yaşam planı ya da serserilikten
öte başka bir şey bulunmuyordu hayatımda.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">İçimde bir
korku vardı. Karnımın biraz üstündeki göğüs kafesimde katran ve kirden başka
bir şey hissedemiyordum. İçime doğacak herhangi bir umudun kırıntısını
hissettiğim an onu anında öldürüyordum. Sonra kanlı ellerime bakarak gökyüzüne
doğru haykırıyordum. Öldürecek başka bir şey bulamıyordum. Çünkü içimde
hüzünden, pişmanlıklardan, bir gece yarısı terk edilmiş yataklardan, sönmüş
ışıklardan, ıslak tütünlerden, karanlık sokaklardan, kanalizasyon sistemine
zehir sızmış şehirlerden, kendimi yanında ufacık bir böcek gibi hissettiğim binalardan
başka bir şey bulunmuyordu.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">Tüm bunları
düşünürken hava artık iyice kararmıştı. Sahilde güzel bir müzik bize eşlik ediyor
ve ruhumuzu dinlendiriyordu. Tabii başarabilirse…<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">John’a
tekrar bara dönüp bir şeyler içmeyi teklif ettim. Kapısında izbandut gibi bir
herifin durduğu bara girdik. Kızlar deli gibi dans ediyor, takım elbiseli ve
kulaklıklı garsonlar ellerinde biralar, patates tabakları ve çerezleri top gibi
sektirerek taşıyor ve kızlara hizmet ediyordu. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">En arkaya
oturtulduk. Kızlardan, eğlencenin merkezinden uzak olmamız isteniyordu belli
ki.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">İki bira
söyledik. Yanında sadece kül tablası.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">Mahvolmuştuk,<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>moralimiz bozulmuştu. Ne kalkıp gitmeye ne de
biramızı içmeye hevesimiz vardı. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">İşte bu kadar; biz bir arabanın arkasından tüm
heyecanıyla koşan aptal köpekler gibiydik. Araba durunca ne yapacağımızı
bilemezdik. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">İnsanın
hayata tutunma amaçlarından biri de tüm benliğini, başarılarını,
başarısızlıklarını, hayatındaki güzellikleri, kötülükleri bağlayabileceği,
ondan geldiğine inanmak istediği bir üstün güç aramaktır. Eğer hayatınızda tüm
bunların sebebini bağlayabileceğiniz bir üstün varlıktan yoksun iseniz ödül ve
ceza sisteminden de yoksun haldesiniz demektir. Ve bu insanı içten içe çürütür,
teknenin içini kemiren bir fare gibi sizi kemirmeye başlar. Sizden geriye
yalnız salt boşluk ve amaçsızlık kalana dek sizi yer bitirir. Kendinizi
adayabileceğiniz yüce bir varlık bulamazsanız, kendinizi de bulamazsınız.
Misyonerler de aynı şeyi söylüyor aslında. Ancak benim onlardan tek farkım: bu
yüce varlıktan yoksun olmam ve onu aramıyor olmam. Çünkü o yüce varlık yok.
Hatta hiç var olmadı, hiç var olmayacak. Bunu bildiğiniz, bundan emin olduğunuz
an sizin için hayatta kendinizi adayabileceğiniz manevi bir değer kalmamış
demektir. Maddi varlıklara yönelir ve kendinizi onlarla tatmin etmek, onlara
bağlanmak ve onlardan karşılık beklemek zorunda kalırsınız. İşte benim hikayem
de böyleydi. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Mahvoluşumuzun sebebi de
bendim. Elimde kendimi suçlamaktan başka can acıtıcı bir şey yoktu çünkü. Canımın
acımasını seviyordum. Sevdirmişlerdi…<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">Şimdi John
ve ben biralarımızı bitirmiş ve çoktan geceyi geçireceğimiz ibadethanenin
zemininde yatmak için bardan çıkmıştık.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">Sabah
kalktığımızda geldiğimiz noktaya geri dönmek için tren raylarına doğru yola
düşecektik. Bu arayış ta burada bitmişti. İçimde kendi kendini yiyip bitiren bu
devasa boşluk, koca bir kara deliğe dönüşmüştü. Hep bir arayış içindeydim.
Maymun iştahlıydım. Şıpsevdiydim ve elime geçen her bir maddeyi sonsuz heves çöplüğümde
öğütüyordum çünkü elimde maddeden başka bir şey yoktu. Sahte de olsa maneviyata
sarılmış insanların sahip olduğu iç huzur bende yoktu. Hiç olmayacaktı.
İçimdeki bu boşluk hiç dolmayacaktı. Sadece insanların arada bir uğrayıp
çevresini genişlettiği kara bir kuyu olarak kalacaktı. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">Küçücük
dünyamın çevresini dolaşan otobüsümün bir durağıydı içimdeki bu delik. Kimse
temelli gelip yerleşmiyor, zarar vermeden ayrılmıyor ve kenarlarından dolaşıp
gidiyordu. Kimse içine bakma ve onu yorumlama zahmetine girmiyordu.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">Hiçbir
girintisi ya da çıkıntısı olmayan bir yapboz parçasıydım. İçimde bindir
parçaydım, her bir parçada ayrı bir renktim ancak dışardan dümdüz görünüyordum.
Dümdüz bir dörtgendim. Hiçbir parçayı kendine uyduramayan, hiçbir parçaya
uymayandım. Köşelerden uzaktım. Yakın olsam ona da yakışmazdım. John'un
üzerinde ise onu tamamlayacak çıkıntılı parçaları bekleyen onlarca girinti
vardı. Kendine köşelerde yer aramasaydı, belki tamamlayıcı parçasını, daha da
ötesi kendini bulabilirdi. Sonuç olarak kaybolmuştuk. Hiçbir kararımız ve
kimliğimiz bize ait değildi. Kimliksizdik , dışlanmıştık , birbirimizi hep
ayrıştırmıştık. Kendi kendimizi ararken yolun sonuna gelmiştik, yeni açtığımız
toprak yollar başka insanların ayakları ile patikalara dönüşmüştü ve hep son
adımı atan kişi bu patika benimdir! Diyordu. Bu çıkmaz, sonsuza kadar sürecek
gibiydi.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">Ve ben tüm
bunları düşünürken bir otobüsün en arka koltuğunda oturuyorum.</span><span style="font-size: 12.5pt; line-height: 115%;"> <u><span style="color: white;">Zamanın içinden geçen dikdörtgen prizma bir tüpün en arka koltuğunda...</span></u> </span>Kıçımı yaydığım bu sert
koltukların üstünde Afrika iç savaşı bile kendi içimdeki savaştan daha önemsiz.
İçinde bulunduğum bu kapsül, içimde ilk insandan bu yana bulunan ruhuma
serpilmiş ilham tohumlarını öldürüyor.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 16.6667px;">Gözüme hoş gelen bir sokağın sonunda indim. Çevresinde hiçbir marketin bulunmadığı tekelleşmiş bir marketten ortalama fiyatının 12.5 lira üstünde fiyattan yarım galon bir viski aldım. Kısa ama çok da kısa olmayan bir zamandır tanıdığım bir arkadaşla karşılaştım. Viskiye ortak çıktı. Bu hem iyi hem kötü bir haber.</span> Duruma göre değişebilir.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 16.6667px;">Belki bir yolun, iç buhranın başlangıcı ya da sonudur. Kim bilir? Benim bilmediğim kesin...</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="color: black; font-size: 12.5pt; line-height: 115%;"><span style="mso-spacerun: yes;">
</span>------------------------------------- <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>S O N --------------------------------------</span><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;"><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<br />Karşıt Kültür Bloghttp://www.blogger.com/profile/16212651936514183938noreply@blogger.com0